Serpil gerçekten güzel bir kızdı. Ağan ailesinin ilk çocuklarıydı. Ortaokulu bitirmiş, liseye başladığı sene ağır bir ateşli hastalık geçirip bir yıl öğrenimine ara vermişti. Bir yıl sonra yeniden okula gittiği zaman eskisi gibi adapte olamamıştı. Cahit Bey kızının okumasını çok istemişti ama Serpil'in zayıf karakteri, karşılaştığı güçlükleri kolayca atlatan bir duruş sergilemediği için başarı oranı çok çabuk düşmüş, bu durum karşısında da Cahit Bey ve Adile Hanım kızlarını okuldan almak zorunda kalmışlardı. Yirmi iki yaşındayken de nişanlanmıştı Serpil. Nişanlısı oto parçacılığı ile uğraşan, lise mezunu bir gençti. Hâli vakti yerindeydi. Bir ahbaplarının vasıtasıyla tanışmışlardı. Yani bir nevi görücü usulü olmuştu. Daha sonra aileler devreye girmişler, söz kesilmiş ardından da yüzükler takılmıştı. Ama yürümemişti işte. Serpil'in nişanlandığı genç, eğlenmeyi seven ve arkadaşlarıyla zaman geçirmekten hoşlanan bir tipti. Zaman gelmiş haftalarca genç kızı arayıp sormadığı olmuştu. Bütün bunlara rağmen Serpil hayatına giren bu ilk erkeğe gönülden bağlanmış, artık geleceğini, hayallerini hep bu insan üzerine kurmuştu. Âdeta sığınacak bir liman bulmuştu. Bir gün gelip de nişanlısı artık onu istemediğini, hayatında başka bir kızın yer bulduğunu açıkladığı zaman da dünyası allak bullak olmuş, dipsiz bir kuyunun içine düşmüştü. Hâlâ da düşmeye devam ediyordu... Bu olayın üzerinden neredeyse üç sene geçmişti. İki sene süren nişanlılık, ardından da ayrılık acısıyla geçen üç sene, derken otuzuna merdiven dayamıştı Serpil. Yüzü hiç gülmüyordu. Hiçbir şeyden mutlu olmuyordu. İçinde bulunduğu bunalımdan profesyonel bir yardım almadan kurtulması mümkün gözükmüyordu... Cahit Bey ve Adile Hanım bir türlü ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Yatağının üzerinde sarsılarak ağlarken uyuyakaldı genç kız. Biraz sonra odasının kapısı açılıp Cahit Bey başını uzattığı zaman onun uyuduğunu görünce aynı sessizlikle kapıyı kapattı. Fısıldadı masaya dönüp: - Uyumuş... Çok üzülüyorum bu kızın hâline... Selim bir yudum su içip sofradan kalktı: - Afiyet olsun. Üzülme baba, bir doktora götürelim, başka türlü olmayacak... *** Özlem kapıdan içeri girer girmez yakınmaya başladı: - Ben hayatımda böyle soğuk görmedim. Ellerim dondu. Buz tuttum âdeta. Karnım da nasıl acıktı anlatamam. Offf, bu trafikten de nefret ediyorum. Santim santim ilerleyen kapasitesinin dört katı kalabalık bir belediye otobüsünün içinde yaşamış olduğum zorluğu düşünebiliyor musunuz? Ferit Bey dayanamadı bir kahkaha attı. Özlem sitemkâr bir bakışla döndü babasına: - Aşk olsun baba, neden gülüyorsun şimdi bu anlattığım zavallı hâlime? DEVAMI YARIN