Onun gözlerinin içine baktı. Karşısında duran bu genç, yakışıklı delikanlı, yıllardır hasretiyle yandığı biricik evladıydı. Bu kadar büyük bir şoku taşıyamamaktan korkuyordu. Duyguları karmakarışıktı. Ne yapacağını bilemez durumdaydı. Yıllardır içinde hayatının bir parçası haline gelen özlemi, evladına sevgisi, böyle hiç beklenmedik bir zamanda onunla karşılaşmakla allak bullak olmuştu. Sevinsin mi, üzülsün mü bilemiyordu. Toparlanmaya çalıştı. Onun boynuna sarılıp bu yükü hafifletmek, yaşadığı acıları haykırmak istiyordu. Emre Can'ın sesiyle toparlandı: - Usta, iyi görünmüyorsun sen, bir doktor çağıralım mı? - Yok evlat, geçer şimdi. Ben faturayı yazayım. Kendisinin de şaşırdığı bir sakinlikle yazdı faturayı. Bir zarfın içine koydu. Üzerine Enver beyin adresini yazarken elleri titriyordu. Hayatını allak bullak eden adamın adını bir zarfın üzerine yazmak bile bütün vücudunun titremesine sebep oluyordu. Emre Can işini bitirdikten sonra ayağa kalktı. Orhan onun yüzüne daha dikkatli bakıyordu. Kendi gençliğini görüyordu artık karşısında. Gözlerinde çok sevdiği karısının gözlerindeki ışıltıların aynısı vardı. Ağlamamak için zor tutuyordu kendini... Emre Can gittikten sonra yığıldı kaldı koltuğun üzerinde. Hiçbir şey düşünemiyordu artık. Oğlunun karşısında inanılmaz bir sakinlik göstermişti kendine göre. Şimdi ise içinde fırtınalar kopuyor, bundan sonra ne yapacağını bilmiyordu. Masanın üzerinde duran Enver beyin adresi yazılı kâğıdı eline aldı. Dikkatle okudu. Katlayıp cebine koydu tekrar. İşçiler güle oynaya çalışıyorlardı. Mustafa'ya seslendi: - Mustafa, ben biraz çıkıyorum. Sen dükkanı kaparsın. - Tamam usta, merak etme. Üzerini değiştirdi. Ellerini yıkadı, çıktı. Nereye gideceğinı bilmiyordu. Bir müddet yürüdü. Kafasını toplamaya çalışıyor, ama nereden başlayacağını kestiremiyordu. Cebindeki adrese bir kez daha baktı. Etiler'de bir yerdi. Ayakları bilinçsizce o tarafa doğru sürüklüyordu kendisini. Yılların hesaplaşmasını yapacaktı. "Bundan sonra nasıl davranacaksın Enver bey?" Diye söylendi kendi kendine. Hafif bir yağmur başlamıştı: "Yaptığın şeyleri düzeltmek zorundasın sevgili kayın pederim. Düzeltmek zorundasın..." Yıllarca hasretini çektiği oğlunu bir anda karşısında görmek iyice karıştırmıştı kafasını. Duygularını taşıyamamak korkusuyla içinden sürekli kendine telkin ediyordu: "Tamam, sakin ol, işte oğlunu buldun, şimdi sakın hata yapma, sakin ol..." *** Enver bey gözlüklerini çıkartıp masasnın üzerine koydu dikkatle. Olcay hanım televizyon seyrediyor, bir yandan da meyve yiyordu. Yaşlı adam saate baktı: - Emre Can'ın gelmesine daha var. Bugün biraz gecikeceğini söylemişti sabah giderken değil mi? Kadın başını sallamakla yetindi. Bütün dikkatini televizyona vermişti. Enver bey ayağa kalktı, pencereye gitti. Dışarıda çiseleyen yağmuru seyretti biraz. İnsanlar telaş içinde koşturuyorlardı. Sıkıntıyla soludu. İsviçre'den döndüklerinden beri çalışmadan evde oturuyordu. DEVAMI YARIN