Aynı gece hepsi birlikte Hafize Ana'nın evine gittiler. Yaşlı kadın Cüneyt'i âdeta sorguya çekti. Herkes onun bu kuşkulu bakışına ve sorgulayıcı tavrına gülüyordu. Cüneyt son derece ciddi bir şekilde bütün sorulanlara cevabını verdi. Hafize Ana beğenmişti genç adamı. Merakını giderdikten sonra lafını hiç esirgemeden döndü Saadet'e: - Tamamdır, bu genç adam imtihanı geçti, artık evlenebilirsin! Deyince kahkahalar patladı. Artık sıra neyin nasıl yapılacağına gelmişti. Hafize Ana Cüneyt'e babası ile ilgili sorular da sormuştu. Cüneyt elinden geldiği kadarıyla babasını anlatmaya çalışmıştı. Bu konudan çekiniyordu. Eğer yaşlı kadın "baban gelip isteyecek" diye tuttursaydı bütün işler sarpa saracaktı. Neyse ki öyle bir isteği olmadı. Tülay ve Saadet mutfakta kahveleri yaparken fısıldaşıyorlardı. Saadet biraz çekingen bir tavırla konuşmaya başladı: - Korkuyorum Tülay, bu işte sanki bir huzursuzluk var gibi geliyor. Cüneyt'in babası nasıl bir adam? Anladığım kadarıyla böyle bir evliliği tasvip etmeyecek bir insanmış. Bu bizim huzursuzluğumuza sebep olmaz mı sence? Tülay kaşlarını kaldırdı. Böyle yaptığı zaman yüzü komik bir ifadeye bürünürdü hep: - Aman! Bu kadar ince eleyip sık dokuma ne olur! Sadece sen değilsin ailelerin tasvip etmediği gelin. Hem seni tanımıyor, adamın ön yargıları varsa onları aşmak, onun meselesi. Sen kendini sevdirirsin kızım, bilmiyor muyuz? Sen asıl Cüneyt Abi'ye bak. O ne kadar çok istiyor. Bugün annemle babam konuşuyorlardı. Babam dedi ki, "Cüneyt çok kararlı ve ciddi, bu kararlılığa Kamil Bey engel olamaz..." Bu tür şeyleri zamana bırakmak en iyisidir kızım, takma kafana... ??? Hemen o gece aile arasında söz kesildi. Cüneyt sevinç içindeydi. Daha bir hafta önce hayatında hiç kimse yoktu. Evlenmeyi aklının ucundan bile geçirmiyordu. Hayat o kadar sürprizlerle doluydu ki... Gecenin bitiminde Saadet yavaşça yaklaştı Cüneyt'in yanına: - Yarın ailene haber vereceksin değil mi? Cüneyt dudaklarını ısırdı: - Evet canım, sabah arayacağım babamı ve kararımı bildireceğim. Merak etme. Misafirler gittikten sonra genç kız Hafize Ana'nın yanına oturdu ve onun yılların çilesini çekmiş, buruşuk ellerini tuttu: - Anacığım, söyle bakalım, ne düşünüyorsun? Omuzlarını kaldırdı yaşlı kadın: - Ne düşüneyim güzel kızım, iyi bir çocuğa benziyor. Allah hakkınızda hayırlısını versin. Tek başına hayat devam etmez, eninde sonunda evlilik şart. Bu hayatın yükünü tek başına ne kadar taşıyabilirsin ki? Saadet rahatlamıştı. Sokuldu bir kedi yavrusu gibi yaşlı kadının koynuna. - Gelin kızım benim, Allah bahtını açık etsin senin inşallah... Gözlerini kapatmıştı Saadet. Huzur içinde hissediyordu kendisini. Doğru bir karar verdiğini düşünüyordu. Bir beraberliği yürütebilmek için fedakâr olmak gerektiğini biliyor, bunu yapacak gücü de kendisinde buluyordu. Aklında bile yokken şimdi evlenmenin eşiğine gelmiş bir gelin adayıydı. Bunu düşünmek bile yüreğinin hoplamasına yol açıyor, her genç kız gibi heyecanlanıyordu... > DEVAMI YARIN