Onur hastaneden çıkınca bir taksiye binip Kordon'a gitti. Körfeze inip kurşuni dalgaları seyretmek, denizi koklamak, suyun üzerinde özgürce dolaşan gagasını rüzgâra vermiş martılarla ahbaplık etmek istemişti. Martıların kayar gibi halkalar çizerek uçuşları onun şiirler mırıldanmasına sebep oldu... Deniz kenarındaki duvarın üzerine oturdu. Gözlerinin önünden hastane koridorunda karşılaştığı o iri yeşil gözler gitmiyordu. Bir an burada neden bulunduğunu, ne için geldiğini bile unutmuş, sanki hayatında ilk defa âşık olmuş bir lise talebesi gibi heyecanlanmıştı. Bir müddet öylesine oturdu deniz kenarında. Zaman geçmiyordu. Bir müddet sonra üşüdüğünü hissetti. O zaman fark etti güneşin batmakta olduğunu. Denizden gelen insanı ürperten serinlik kendine getirmişti genç adamı. Yavaşça kalktı oturduğu yerden. Bu akşam Ahmet Fazıl Beye telefon edip gelişmeleri haber vermesi gerekiyordu. Yaşlı adam sıkı sıkıya tembih etmişti çünkü. Otele döndü hiç oyalanmadan. Canı dışarıda kalmak istemiyordu. Restoranda salata ve biftekten oluşan hafif bir akşam yemeği yedikten sonra odasına çıktı. Telefonu kaldırıp resepsiyona Ahmet Fazıl Ergin'in numarasını verdi. Beklemeye başladı. Aklı hâlâ Aylin'e takılı kalmıştı: "Ben hayatımda bu kadar güzel bir kız görmedim!" diye mırıldandı kendi kendine. "Yarın sabah erkenden gitmem lazım hastaneye. Sıraya mı girilecek ne yapılacaksa halletmem lazım!.." Cevat'ın yaklaşımı aslında umut kırıcıydı. Yine de Onur empati duygusunu ön plana çıkartarak düşünmeye çalışıyordu. Onun yerinde olsa kendisi de farklı bir şekilde davranmazdı. Belki de daha fazla tepki gösterirdi. Yıllar sonra, ortada hiçbir şey yokken ortaya çıkmak ve insanların hayatlarını, psikolojilerini allak bullak etmeye kimsenin hakkı yoktu. Ahmet Fazıl Bey yirmi beş sene önce tercihini yapmıştı. "Cevat Bey haklı" diye söylendi. "Fazıl Amca sadece kendini düşünüyor bu konuda, kendi vicdanını rahatlatmak, kendini huzura kavuşturmak istiyor. Oysa burada insanlar nasıl tedirgin, nasıl karmakarışık olacak bunu hiç göz önüne almıyor!" Ahize elinde bekliyordu. Nazım Bey geldi aklına. Acaba o yıllar önce yüzünü bile görmek istemediği kızı hakkında ne düşünüyordu? - İnsan nasıl böyle bir şey yapabilir? O minicik bebeğin bütün yaşananlardaki suçu, payı ne olabilir ki? Bu meseleyi kimseye zarar vermeden halledebilmek için var gücüyle uğraşmaya karar verdi. Bir yandan da aklında hâlâ Aylin, gözlerinin önünde o güzel yüz vardı. İçinde bir sıcaklık hissediyordu genç kızı gördüğünden beri. Gülümsedi kendi kendine: "Ben âşık oldum galiba! Bunun başka açıklaması yok. Hiç böyle bir şey hissetmemiştim şimdiye kadar!.." Öyle esrarlı bir havaya girmişti ki en ufak bir yanlışın bu güzel duyguları yok edeceğinden korkuyor, çekiniyordu. Sabahın olmasını bekleyemeyecek kadar sabırsızdı. Sabah olunca Aylin'i yeniden görecek, onunla konuşacaktı. Heyecandan ellerinin titrediğini fark etti. Kendi haliyle alay etti: "Onur, topla kendini! Aşk romanlarındaki gibi romantikleştin ha!.." Bu sırada resepsiyon görevlisinin sesini duydu ahizenin öteki ucundan: - İstediğiniz numarayı bağlıyorum efendim! > DEVAMI YARIN