Ozan sırt çantasını bağladıktan sonra son bir kez daha dönüp baktı. Hiçbir şey unutmadığından emin olmak istiyordu. Sonra biraz hüzünlü bir şekilde kapıyı kapatıp koridora çıktı. Buradaki güzel günlerin sona ermesi hüzünlendirmişti genç adamı. Hayatı boyunca unutamayacağı iki gün geçirmişti. Sadece eğlenmekle kalmamış, yüreğini uzun zamandır titreten bir insana duygularını açabilmiş, işin en keyifli ve en mutlu edici yanı ise, bu duygularına karşılık almıştı. Birbirlerine hislerini itiraf edeli iki gün olmasına rağmen geleceğe ilişkin konulardan bile bahsetmeye başlamışlardı. Zeynep delikanlının sevgisine oldukça yoğun bir şekilde cevap vermişti. Ozan kendini bir kuş gibi hafif hissediyor ve yaramaz bir çocuk gibi içi içine sığmıyordu. Bir anda yaşayabileceği bütün mutlulukları yaşamak ister gibiydi. Aldığı nefes bile ona tat veriyor, dünya gözüne bir başka parlak görünüyordu. Aşkı cesaretlendirmişti onu hayata karşı. Geleceğe ait hiçbir şey onu korkutmuyor, her şeyin üstesinden gelebilecek gücü buluyordu kendinde. Lobiye indi. Geziye katılan arkadaşları resepsiyonun önünde toplanmışlardı. Zeynep'i aradı gözleri. Sonunda onun merdivenlerden indiğini görüp koşarak yanına gitti: - Ben de sana bakınıyordum. Ver çantanı bana. Zeynep gülümsedi: - Teşekkür ederim canım. Ancak toparlanabildim. Öyle dağılmışım ki... Grubu geri götürecek otobüs otelin önüne yanaşmıştı. Herkes bindi. Hepsinin yüzünde keyifli bir yorgunluk vardı. Son gecelerini verandada oturup mehtabı seyrederek geçirmişlerdi. Gündüz ise akşama kadar kimi kayak yapanları seyretmiş, kimi kaymayı denemiş, inanılmaz güzel ve eğlenceli saatler geçirmişlerdi. Güneş henüz batmak üzereydi. Yaklaşık dört, dört buçuk saatlik bir yolları vardı. Otobüs son kontrolü de yaptıktan sonra hareket etti. Ama hiç kimse otobüsün hemen ardından hareket eden beyaz arabaya dikkat etmedi. Yol boyuna şarkılar söylediler, espriler yaptılar. Orhan Gazi'de yarım saatlik bir mola verdiler. Ondan sonra hiç durmaksızın yol almak üzere hareket ettiler. İzmit Körfezini dolaşarak mı yoksa araba vapuruyla mı geçmeye oylayarak karar verildi. Araba vapuru kazanmıştı. Saat dokuza doğru İstanbul'a girdiler. Otobüs gençleri yolculuğa ilk başladıkları yerde, Taksim Atatürk Kültür Merkezinin önünde bırakacaktı. Saat onda gezinin bitiş noktasına ulaşmışlardı. Herkes vedalaştı. Ozan üzgün bir şekilde başını kaldırdı. Ertesi gün okulda yeniden görüşeceklerdi. Buna rağmen bu kadar saatlik ayrılık bile genç adamın hüzünlenmesine neden olmuştu: - Seni özleyeceğim. Zeynep başını kaldırıp genç adama baktı sevgiyle: - Ben de seni özleyeceğim. Sabah okulda görüşürüz. - Seni evine kadar götürseydim. Genç kız kaşlarını kaldırdı: - Babam arabayı gönderiyor. Şimdi gelir. Hiç gerek yok, sen de git bir an önce dinlen. Tam o sırada siyah bir Mercedes kaldırıma yanaştı. Zeynep elini kaldırdı: - Refik ağabey, buradayım. Genç adamın yanından ayrıldı. Ozan sevgiyle baktı ardından. Çok mutluydu... > DEVAMI YARIN