Aliye bir fincan çay doldurarak oturma odasına doğru yöneldi. Müşerref Hanım ve Davut karşılıklı oturmuşlardı. Gülümseyerek babasına uzattı bardağı genç kız: - Buyur baba. Sıcak ve limonlu. Davut bir şeyler mırıldandı. Çok yaşlanmıştı. Konuştukları bile zor anlaşılıyordu. Müşerref Hanım dikkatle süzüyordu yaşlı adamı. Aliye de yanlarına oturdu: - Bugün ev arayacağım Müşerref teyze. Şöyle küçük, iki odalı bir ev bize yeter. Babamla konuştuk. Köydeki evi de satışa çıkardık. Oradan gelecek birkaç kuruş da bize yardımcı olur. Bu babamın düşüncesi. Bana kalsa hiç gerek yok ama... Davut başını iki yana salladı, tok sesiyle mırıldandı: - Olmaz... Onu satalım, faydası olur. Bir yudum aldı çayından Davut. Müşerref Hanım onun kızının gözlerinin içine bakamadığını fark etmişti. Aliye saatine baktı, sonra ayağa kalktı: - Benim şimdi gitmem lazım. Bugün üç mahkememiz var. Harun ağabeyle birlikte ben de gireceğim. Gülümseyerek babasına yaklaştı: - İstediğin bir şey var mı babacığım? Davut'un gözleri dolu dolu oldu bir anda.Başını iki yana salladı ve fısıldadı: - Sağlığın kızım, sağlığın. Aliye yaşlı adamı iki yanağından öptü. Onu gördüğü andan itibaren içinde o güne kadar beslediği duyguları bir kalemde silinip gitmişti. Onun ne kadar sevgiye muhtaç bir insan olduğunu anlayıp içi burkulmuştu. O gece yatağına girdiği zaman "bu adam benim babam! O kendi doğrularını yaşadı, farklı bir şey bilmiyordu. Herkes gibi bir beyni var ve bu beyninin içindeki düşünceleri geniş bir perspektifte irdeleyebilmesi için o beynin eğitilmesi gerekirdi..." diye düşünmüştü. Ama Davut Çelik asla böyle bir eğitim almamıştı. Ertesi gün uyandığı zaman yaşanan bütün olaylara daha başka bir açıdan bakıyordu artık. Babasını köyden alıp Ankara'ya getirmişti. Ertesi gün Hüseyin'i ziyarete götürmüş, baba oğul birbirlerini gözyaşları içinde seneler sonra ilk defa görmüşlerdi. Aliye kararını vermişti artık. Babasını yanına alıp bir ev tutacak ve ona bakacaktı. Hüseyin cezasını çektikten sonra onu da yanına alacak ve bundan sonra kendi ailesiyle birlikte yaşayacaktı. Bunun görevi olduğunu düşünüyor ve bunu sadece görevi olduğu için değil istediği için yaptığını da biliyordu. Çantasını alıp gülümsedi: - Şimdilik bana müsaade. Hoşça kalın. Müşerref Hanım ve Davut hayır dualarıyla uğurladılar genç kızı. O çıktıktan sonra Müşerref Hanım Davut'a döndü: - Çok iyi bir kız Aliye. Size çok kızdık zamanında Davut bey. Çok sinirlendik. Ama şimdi her şey değişti. Her şey geçti. Zaten insana yakışan da bu değil mi? Kin tutmamak, kadere isyan etmemek, saygı duymak... Davut gözlerini yerden kaldırmadan cevap verdi usulca: - Ben çocuklarıma hiç çocuğum gibi bakmadım ki, onları tanımadım ki, tanımaya çalışmadım ki.... DEVAMI YARIN