Sedyeyi iten üç hastabakıcı ve başında bulunan ve hastanın koluna takılı serum şişesini tutan bir hemşire çıktı dışarıya asansörden. Esra dudaklarını ısırarak baktı sedyeye. Birden bire hafif bir çığlık attı: - Aman Yarabbim, Meral!.. Meral bu!.. Yaşlı hoca ona baktı hayretle: - Tanıyor musun hastayı? - Hocam, Serdar'ın kardeşi... - Bizim rahmetli Serdar'ın ha? Vah yavrum... Bak bakalım problem neymiş... Ben odamdayım, bir şeye ihtiyaç olursa hemen ara beni... Yerini falan bildir Esra... Genç kız sedyenin peşinden giderken başını sallayarak cevap verdi: - Tamam hocam, sağolun... Esra hem sedyenin yanında hızlı hızlı yürüyor hem de hemşireyle konuşuyordu: - Ne oldu? Bu hastanın nesi var? - Pek bilmiyorum doktor hanım ama galiba bir darbe almış, yedi aylık hamile, erken doğuma gidiyor, merdivenden düşmüş falan dediler. Kocası dövmüş galiba... Esra dudaklarını ısırdı. Başını iki yana salladı, inanamıyor, defalarca yanlış görüp görmediğinden emin olmak için eğilip bakıyordu sedyeye. Meral'di. Oldukça zayıflamıştı. Hamile olmasına rağmen son derece sağlıksız bir görüntüsü vardı. Yüzü kireç gibiydi. Yanağında kulağının arkasından dudağının kenarına kadar uzanan bir morluk görünüyordu. Esra koşarak elindeki dosyaları bir arkadaşına bırakıp geri döndü. Meral'i aldıkları odaya girdi. İki doktor vardı içeride. Yan gözle Esra'ya baktılar. Genç kız açıkladı: - Yakınım efendim, kalabilir miyim? Doktorlardan biri "evet" anlamında başını salladı. Tekrar muayeneye başladılar. Beş dakika sonra: - Ameliyathaneyi hazırlasınlar, doğumu yaptırmak zorundayız. Diye seslendi birinci doktor. Esra gözlerini kapattı. Ne yapacağını bilemiyordu. Ferit beylere haber vermesi gerekiyordu ama şu anda bu heyecanı, yani Meral'in ameliyat heyecanını kaldırıp kaldıramayacaklarından şüpheliydi. Beklemeye karar verdi. Ameliyat sonucunu alacak, ondan sonra haber verecekti. Hastabakıcılar ve hemşireler tecrübeli bir şekilde hazırladılar hastayı. Meral'in gözleri kapalı, yapılan ilaçların ve yaşadığı olayın yüzünden çok fazla kendinde değildi. Herşey hazırlanıp bittikten sonra ameliyathaneye doğru götürdüler sedyeyi. Esra sedyenin yanıbaşında yürüyor, arada sırada eğilip usulca "Meral!" diye sesleniyordu. Ama kendisini duymuyordu genç kadın... *** Erdal bey sinirli bir şekilde masaya vurdu yumruğunu: - Hayatın boyunca asalaklıktan başka bir işe yaramadın, adam olamadın... Buyur bakalım, şimdi ne yapacaksın? Kolay sıyrılamazsın bu işten, hiç kolay değil... Tarık koltukta ayak ayak üstüne atmış, sinirli bir şekilde parmaklarını oynatıyor, gözlerini yere dikmiş, kaşları çatılı babasını dinliyordu. Meliha hanım ise her zamanki soğuk kanlılığıyla diğer koltukta oturuyor, başı dik, elinde ince uzun ağızlığına takılı sigarası, hem derin nefesler çekiyor hem de olanları izliyordu. - Bana cevap ver! diye inledi Erdal bey... Bana cevap ver!.. DEVAMI YARIN