"An­nem sen­den hiç ­şikâ­yet­çi ol­ma­dı!.."

A -
A +

Ha­zal ve Ta­mer za­man iler­le­dik­çe ya­şa­dık­la­rı duy­gu­sal kar­ga­şa­yı bi­raz ol­sun ha­fif­le­te­bil­miş­ler­di. Ha­zal ken­di­sin­den bah­se­di­yor, ha­yat­tan ile­ri­si için bek­le­dik­le­ri­ni an­la­tı­yor­du. Ta­mer onu dik­kat­le din­ler­ken bir yan­dan da ta­nı­ma­ya ça­lı­şı­yor­du. - An­nem her za­man be­nim için he­ye­can­lı­sın der. Ta­mer du­dak­la­rı­nı ısır­dı ve ba­şın­dan be­ri sor­mak is­te­yip de bir tür­lü ce­sa­ret ede­me­di­ği so­ru­yu sor­du so­nun­da: - An­nen na­sıl Ha­zal? Omuz­la­rı­nı kal­dır­dı genç kız: - O ka­dar yo­ğun ki... An­nem ha­ri­ka bir in­san­dır, son de­re­ce an­la­yış­lı ve ken­din­den emin­dir. İşi de çok ağır. Dur­ma­dan ça­lı­şı­yor. Ama onun işi­ni ya­par­ken zevk al­dı­ğı­nı his­se­di­yo­rum. Bir­den sus­tu ve ba­ba­sı­nın göz­le­ri­nin içi­ne bak­tı: - Onu da hiç ta­nı­mı­yor­sun de­ğil mi? Ta­mer ba­şı­nı ge­ri­ye at­tı ani­den ve ha­fif­çe in­le­di: - Ta­nı­mı­yo­rum kı­zım, ma­ale­sef ta­nı­mı­yo­rum. Ani bir sa­vun­ma duy­gu­suy­la ko­nuş­ma­ya baş­la­dı: - Çok genç­tim her­hal­de, şı­ma­rık­tım, her şey eli­min al­tın­day­dı. Bu yüz­den hiç­bir şe­yi cid­di­ye al­mı­yor­dum. Ha­zal ya­vaş­ça eğil­di ba­ba­sı­na doğ­ru, onun ma­sa­nın üze­rin­de tit­re­yen eli­nin üze­ri­ne in­ce za­rif par­mak­la­rı­nı değ­dir­di: - Ba­ba, lüt­fen, an­nem­le ya­şa­dık­la­rı­nın sor­gu­la­ma­sı­nı onun­la yap. An­nem ba­na ha­ya­tı bo­yun­ca se­nin­le il­gi­li hiç yo­rum yap­ma­dı. Sa­de­ce ha­ya­tı­nın hi­kâ­ye­si­ni an­lat­tı. Se­ni hiç şi­kâ­yet et­me­di. Bir he­sa­bı­nız var­sa iki­niz hal­le­din. Ben se­nin­le ge­çi­re­ce­ğim za­ma­nı bun­lar­la har­ca­mak is­te­mi­yo­rum. Ol­muş bit­miş şey­le­rin ar­dın­dan ko­nuş­ma­nın ki­me ne fay­da­sı var ki... Sen be­nim ba­bam­sın. Suç­lu­luk duy­gu­su için­de ol­du­ğu­nu gö­rü­yo­rum. Bu bi­le be­nim sa­na sı­cak duy­gu­lar bes­le­mem için bir se­bep. Hiç al­dır­ma­ya­bi­lir­din... Hay­di, kalk, gi­de­lim, do­la­şa­lım, se­nin­le za­ma­nı pay­laş­mak is­ti­yo­rum. Ta­mer yut­kun­du. Kar­şı­sın­da san­ki kos­ko­ca, ol­gun bir in­san var­dı. Bir kez da­ha böy­le bir ço­cuk ye­tiş­ti­ren Şev­val'e na­sıl bir hak­sız­lık yap­tı­ğı dü­şün­ce­si­nin al­tın­da ezil­di, ufa­lan­dı... O gün ak­şa­ma ka­dar gez­di­ler. İs­tan­bul'un al­tı­nı üs­tü­ne ge­tir­di­ler. Alış­ve­riş yap­tı­lar. Ta­mer son de­re­ce cö­mert bir şe­kil­de kı­zı­nın be­ğen­di­ği her şe­yi al­mak için ça­ba­lı­yor­du. Yıl­la­rın ek­sik­li­ği­ni gi­der­mek için uğ­ra­şı­yor­du san­ki. Ak­şa­mın ol­du­ğu­nun iki­si de far­kın­da de­ğil­di. Ha­zal'ın cep te­le­fo­nu ça­lın­ca an­la­dı­lar vak­tin geç ol­du­ğu­nu. Ara­yan Şev­val'di. Me­rak et­miş­ti. Ha­zal te­le­fo­nu ka­pat­tık­tan son­ra ba­ba­sı­na dön­dü: - Me­rak et­miş an­nem, ar­tık dö­ne­lim is­ter­sen ba­ba!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.