Hazal ve Tamer zaman ilerledikçe yaşadıkları duygusal kargaşayı biraz olsun hafifletebilmişlerdi. Hazal kendisinden bahsediyor, hayattan ilerisi için beklediklerini anlatıyordu. Tamer onu dikkatle dinlerken bir yandan da tanımaya çalışıyordu. - Annem her zaman benim için heyecanlısın der. Tamer dudaklarını ısırdı ve başından beri sormak isteyip de bir türlü cesaret edemediği soruyu sordu sonunda: - Annen nasıl Hazal? Omuzlarını kaldırdı genç kız: - O kadar yoğun ki... Annem harika bir insandır, son derece anlayışlı ve kendinden emindir. İşi de çok ağır. Durmadan çalışıyor. Ama onun işini yaparken zevk aldığını hissediyorum. Birden sustu ve babasının gözlerinin içine baktı: - Onu da hiç tanımıyorsun değil mi? Tamer başını geriye attı aniden ve hafifçe inledi: - Tanımıyorum kızım, maalesef tanımıyorum. Ani bir savunma duygusuyla konuşmaya başladı: - Çok gençtim herhalde, şımarıktım, her şey elimin altındaydı. Bu yüzden hiçbir şeyi ciddiye almıyordum. Hazal yavaşça eğildi babasına doğru, onun masanın üzerinde titreyen elinin üzerine ince zarif parmaklarını değdirdi: - Baba, lütfen, annemle yaşadıklarının sorgulamasını onunla yap. Annem bana hayatı boyunca seninle ilgili hiç yorum yapmadı. Sadece hayatının hikâyesini anlattı. Seni hiç şikâyet etmedi. Bir hesabınız varsa ikiniz halledin. Ben seninle geçireceğim zamanı bunlarla harcamak istemiyorum. Olmuş bitmiş şeylerin ardından konuşmanın kime ne faydası var ki... Sen benim babamsın. Suçluluk duygusu içinde olduğunu görüyorum. Bu bile benim sana sıcak duygular beslemem için bir sebep. Hiç aldırmayabilirdin... Haydi, kalk, gidelim, dolaşalım, seninle zamanı paylaşmak istiyorum. Tamer yutkundu. Karşısında sanki koskoca, olgun bir insan vardı. Bir kez daha böyle bir çocuk yetiştiren Şevval'e nasıl bir haksızlık yaptığı düşüncesinin altında ezildi, ufalandı... O gün akşama kadar gezdiler. İstanbul'un altını üstüne getirdiler. Alışveriş yaptılar. Tamer son derece cömert bir şekilde kızının beğendiği her şeyi almak için çabalıyordu. Yılların eksikliğini gidermek için uğraşıyordu sanki. Akşamın olduğunun ikisi de farkında değildi. Hazal'ın cep telefonu çalınca anladılar vaktin geç olduğunu. Arayan Şevval'di. Merak etmişti. Hazal telefonu kapattıktan sonra babasına döndü: - Merak etmiş annem, artık dönelim istersen baba!