Anlayışlı kadındı Hülya hanım... -28-

A -
A +

Halil düşünceliydi. Bu işi kurcalamak, nasıl, ne şekilde yapılacağını öğrenmek istiyordu. Ama Ekrem'e fazla açılmak da işine gelmiyordu. Çünkü kahveci, Cahit'i tanıyordu ve bu konularda oldukça boşboğaz bir adamdı. Ama beklediği cevabı Ekrem kendiliğinden verdi: - Hani sarışın, uzun boylu bir adam gelir bizim kahveye, adı Tamer. O bu işlerin içinde. O bilir doğrusunu. Halil sevinmişti bu habere. Söylediği adamı tanıyordu. Genellikle akşam yediden sonra mutlaka uğruyordu buraya. Ayağa kalktı: - Bu kadar sohbet yeter Ekrem kardeş, ben gidip birkaç yere bakayım, haklısın, durduk yerde iş miş yok adama. Hele bir dolanayım çevreyi... Dışarı çıktı. Aklı yatmıştı böyle bir çözüme. Evliliği engel değildi, bir şekilde hallederdi nasıl olsa o işi. Morali biraz daha düzelmiş, umutlanmıştı. Nasıl olsa Safiye de para kazanıyordu. Doğruca Cahit'in çalıştığı yere gitti. Asker arkadaşına güler bir yüzle selam verdi: - Cahit, nasılsın? - Vay vay, hoş geldin tertip, hangi rüzgâr attı seni buraya? Yemeğe mi geldin? Halil mahcup bir tavırla yere baktı: - Yok yahu, şey... Biraz para isteyecektim... Safiye bugün işe başladı, parasını alır almaz veririm. Beş kuruşum yok inan ki cebimde. Cahit hemen elini cebine attı, biraz para çıkarıp uzattı: - Ayıp ettin yahu tertip, lafı mı olur! Otur işin yoksa, ben masaların servislerini hazırlıyorum, sana bir de yemek ısmarlayayım, hem de bir yandan laflarız. Halil, arkadaşının verdiği parayı hemen cebine attı. Masalardan birine oturdu. Cahit hem işini yapıyor hem de onunla konuşuyordu: - Bizim lokanta çok iyidir, keşke sana da bir iş bulabilsek burada. Rahat iş, tıkır tıkır alıyoruz paramızı, eh, bahşişler de cabası. Yetiyor Allah'a şükür. Gülizar da fena kazanmıyor. Oğlan da getiriyor biliyorsun. Halil'in aklı ise Almanya işindeydi. Ama bu konuda asker arkadaşıyla bile konuşmama kararı almıştı. Gülümsedi. Biraz sonra bir tabak çorba, kuru ve pilav getirdi Cahit. Karnı da doymuştu Halil'in... *** Safiye, Hülya hanımın direktifleri doğrultusunda işini büyük bir dikkatle yapıyordu. Sabahtan kahvaltı bulaşığını yıkamış, salonu temizlemiş, camlarını silmiş, diğer odaları süpürmüştü. Hülya hanım onun yaptığı yemekleri öğrenmiş, kendisi de bazı kolaylıklar öğretmişti. Daha ilk günden yine de genç kadını yemek işine sokmamış, onun yaptığı yemekleri önce denemek istemişti. Bunun içinse özel bir gün gerekliydi. Daha sonra çamaşır işine girişmişti. Hayatında ilk defa otomatik makine görmüş, hayretle çalışmasını izlemiş, hatta biraz da korkmuştu. Ama Hülya hanım son derece anlayışlı ve sabırlı bir insandı. Safiye'nin hayatında ilk kez gördüğü her şeyi, büyük bir sabırla açıklıyor, izah ediyordu. Hakan ise her zamanki gibi oldukça uslu, sessizce mamasını yemiş ve uyumuştu. Hülya hanım ise bayılmıştı Hakan'a. Gidip gidip seyrediyor, durmadan "maşallah sana" diyordu... DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.