Hüveyda Hanımın cenazesi cılız bir katılımla semt camisinden alınıp şehir mezarlığında defnedildikten sonra Ahmet, Samim Ustanın şiddetli ısrarlarına aldırmayarak kendi evine gitmişti. Yalnız kalmak istiyordu. Olayları öğrendiği andan itibaren ağzını bıçak açmıyordu. Herkes gitmişti artık. Baş sağlığı mesajları bitmiş, hemen hemen tüm komşular Ahmet'e sabırlar dilemişti. Ahmet bomboş, buz gibi evin ortasında duruyordu. Neye yanacağını bilemiyordu artık. Yıkılmıştı. Anneciğinin ölümü inanılmaz derecede hırpalamıştı genç adamı. Ama Elmas'ın evlenmesi, kendisine yaptığı bu ihanet içindeki öfkeyi had safhaya çıkartmış, o kimselere laf söyletmediği, yıllarca yüreğinin en müstesna köşesinde beslediği sevginin yerini kin, hırs ve intikam sarmıştı. Kendisini o anda en çok yoran duygu buydu. İnanamıyor, ne düşüneceğini bilemiyordu. İçi parçalanıyordu. Başını ellerinin arasına alarak hıçkırmaya başladı. Neye ağladığını da bilmiyordu. Anneciğine mi? Yoksa yerlere atılıp çiğnenen sevgisine mi? Saatlerce sürdü bu hıçkırıklar. Duvarları yumrukladı, kapıları tekmeledi, haykırdı sessiz çığlıklarla... Neden sonra bitkin bir şekilde oturma odasındaki sedirin üzerinde kıvrılıp kaldı. Gözlerini açtığı zaman gece yarısını geçiyordu zaman. Yavaşça kalktı yerinden. Odaları gezdi. Sonra anneciğinin eşyalarını toplamaya başladı. Hepsini bir çantanın içine doldurdu. Ertesi gün Şerife Teyzeye teslim edecekti bir fakire vermesi için. Kararını vermişti. Bütün her şeyi satıp savacak, bir tek iz bile bırakmayacaktı ardında. Silinip gitmek istiyordu bundan önceki hayatından. Sabah olunca çantayı alıp Samim Ustalara gitti. Şerife Hanım üzgün bir şekilde karşıladı genç adamı: - Gel oğlum, sıcak çayım var. Yüzün bembeyaz, üşüdün bütün gece değil mi, ah, neden burada kalmadın... - Yalnız kalmak istedim teyze... İçeri girdi. Çantayı yere bıraktı: - Annemin giysileri bunlar Şerife Teyze... Bunları bir fakire ver anamın hayrına... Samim Usta da kalkmıştı. Uykulu gözlerle baktı Ahmet'in yüzüne: - Aslanım, aklımız sende kaldı bütün gece... - Ben iyiyim usta. Sağ olun. Oturma odasına geçtiler. Hemen bir kahvaltı tepsisi getirdi Şerife Hanım. Zoraki birkaç lokma yedi Ahmet. İki günde süzülmüş, benzi solmuştu. - Ben her şeyi satacağım Samim Usta. Sana da çok borçluyum biliyorum ama elbet bir gün ödeyeceğim. - Saçmalama oğlum, hiçbir borcun yok. Sen benim oğlum sayılırsın. Helal olsun hepsi. Hiçbir borcun yok! Ahmet minnetle baktı ustasına. - Kader böyleymiş usta. Gideceğim buradan. İstanbul'da iyi bir işim var. Oraya yerleşeceğim. Hayatımı bir şekilde idame ettirmem lazım. - Haklısın oğlum... Hayat devam ediyor. Çok yaralısın biliyorum ama geçecek... Göreceksin geçecek... Hafifçe gülümsedi Ahmet. Acı vardı tebessümünde... Sesini çıkartmadı. Elmas'ın evliliğini duyduğu andan itibaren bu konuda hiçbir şey konuşmamış, hiçbir yorum yapmamıştı. Samim Usta da, Şerife Hanım da bu mevzuda bir şey sormaya çekiniyorlardı. Ahmet ayağa kalktı: - Şimdi izin verirseniz gideyim. İşleri halledeyim. Bugün döneceğim İstanbul'a... Yaşlı karı koca acıyarak baktılar genç adama. Sanki on yaş birden ihtiyarlamış gibi görünüyordu. > DEVAMI YARIN