Dört delikanlı çay bahçesindeki dip masalardan birisine oturmuş, çaylarını yudumluyorlardı. İçlerinden kısa boylu olanı sandalyesini geriye doğru iterek ayaklarını ileriye uzattı: - Bu işi sevdim.. Bunun ucunda iyi para var gibi kokular alıyorum. Bıyıklı olan alaycı bir gülümsemeyle cevap verdi: - Paranın kokusunu alınca dilin çözüldü bakıyorum. Biz boş yere söylenmiyoruz burada. Değil mi Hakan? Hakan bıyık altından güldü: - Yaş tahtaya basmayız demek istiyorsun. Akıllıca plan yapmalıyız. Böyle ayak üstü konuşulacak şey değil. Dördüncü genç eliyle masaya vurarak kalktı: - Beyler benim karnım acıktı. Hakan ise bardağındaki son yudumu da bitirerek ağzını kuruladı: - Benim de eve gitmem lazım. Başlar şimdi söylenmeye valide hanım. Gençler hep birlikte kalktılar. Hakan ortaokulu bitirdikten sonra liseye yazılmış ama iki sene üst üste sınıfta kaldığı için belge almıştı. Bu yüzden boşta geziyor, kendisi gibi hiçbir işleri olmayan arkadaşlarıyla bütün gün başı boş dolanıyordu. Aradan seneler geçmişti. Hakan uzun boylu, yakışıklı bir delikanlı olmuştu. Babası gibi yeşil gözleri, annesi gibi siyah saçları vardı. Köşeli yüzü daha çok Safiye'yi andırıyordu. Arkadaşlarından ayrılıp evlerine doğru ağır ağır yürüdü. Evden içeri girer girmez Safiye'nin sesi duyuldu: - Hakan, sen misin? - Benim anne. - Oğlum nerelerdesin bu saate kadar? Hava karardı baksana. Hakan cevap vermedi. Annesinin bu bunaltıcı sorularından nefret ediyordu. Odaya girip hazırlanmış sofrada duran turşu tabağından bir tane alıp ağzına attı. Bu sırada elindeki yemek tenceresiyle Safiye girdi içeriye. Seneler genç kadının yüzünde yaşının çok üzerinde bir görüntü oluşturmuş, yanaklarının kenarlarında derin çizgiler belirmişti. Simsiyah saçlarının aralarında yer yer beyazlar vardı. - Oğlum, bütün gün sokaklardasın, biraz ders çalışsan, bak belge imtihanlarına gireceksin, şunun şurasında kaç ay kaldı imtihanlara. Okumazsan hiçbir işe yaramaz. Bak benim halime. Sırf senin geleceğin için çalışıyorum. Sırf senin için. Sen de yardımcı ol biraz ne olur. Hakan umursamaz bir tavırla omuz silkti: - Anne, yine başladın. Sıktın artık ama... Rahat bıraksana beni. Safiye içini çekti: - Bak oğlum, bu imtihanları veremezsen askere gideceksin. Yirmi yaşına geldin. Daha fazla ertelenemez ki bu askerlik. Memduh bey anlattı bana, bu sefer erteleyemezsin dedi. Hakan kaşlarını çattı: - O Memduh bey de her şeye karışıyor. Sokmasın burnunu benim işime. Safiye kızgınlıkla baktı oğluna: - O bizim velinimetimiz Hakan. O olmasa bu halimiz ne olurdu biliyor musun? Yıllardır yanındayım, bir gün kötü bir davranışını görmedim. Bana baba oldu. Destek oldu. Konuşma öyle. Ayıptır. > DEVAMI YARIN