Nazım o günden sonra Nalân'ı yalnız başına yakalayabilmek için fırsat kollamaya başlamıştı. Çok geçmeden bu isteğine kavuştu. O gün Safiye Hanım arkadaşlarıyla birlikte düzenledikleri bir çay partisine katılmak için evden çıkmıştı. Ahmet Fazıl Bey ise zaten her sabah olduğu gibi erkenden fabrikaya gitmişti. Nazım annesinin bütün ikazlarına rağmen uykusu olduğunu söyleyerek yataktan kalkışını bilinçli olarak geciktirmişti. Sonunda Safiye Hanım pes etti. Nalân'a döndü: - Kızım, küçük bey kalkınca çayını hazırlarsın, kahvaltısını koyarsın. Sonra alışverişe çık. Buraya para bırakıyorum: Verdiğim listedeki her şeyi al. Sonra da yemeği yap. Ev temiz, onun için mutfakta çalışabilirsin. Bol bol vaktin var. Güzel bir sofra hazırla akşam için. Nazım annesinin evden gittiğini anlar anlamaz kalkmıştı yatağından. Odadan çıkar çıkmaz Nalân'la karşı karşıya geldi: - Günaydın... - Günaydın Nazım Bey... Çayınızı hemen ısıtırım. Kahvaltınız da hazır. Birkaç dakika sonra Nazım sofraya oturmuştu. Nalân'a seslendi: - Nalân! Gelsene... Genç kız her zamanki ürkek haliyle oda kapısının önünde durup bekledi: - Buyurun Nazım Bey! - Gel şuraya otur. Sen de kendine bir çay koy... Genç kız şaşkın bir şekilde gözlerini açtı: - Ama... Nazım onun itiraz etmesine izin vermedi: - Gel dedim. Otur şuraya... Ben yalnız kahvaltı etmekten hoşlanmam... Karşılıklı oturdular. Nazım hem yiyor, hem de merak ettiği bütün soruları birbiri ardına genç kıza yöneltiyordu. Nereli olduğunu, ailesini, bugüne kadar ne yaptığını, kiminle kaldığını bir bir öğreniyordu. Nalân'ın acıklı bir hikâyesi vardı. Küçük yaşlardayken önce annesini ardından da babasını kaybetmişti. Tek akrabası olan amcası da onu bir yetiştirme yurduna vermişti. On sekiz yaşına kadar yurtlarda kalmış, on sekiz yaşına gelip de yurt hayatı bitince ne yapacağını şaşırmış bir şekilde kendini sokakta bulmuştu. Yurt çalışanlarından birisi elinden tutmasaydı belki şimdi çok farklı yerlerde, çok kötü bir hayatın içinde olabilirdi. Ama yurtta görevli o hademe kadının yardımıyla Ahmet Fazıl Beylerden önce başka bir evde hizmetçiliğe başlamış, ardından da bu işi bulmuştu... Bütün bunları kısık bir sesle anlatmıştı Nazım'a. Genç adam duygulanmıştı. Bakışlarında şefkat izleri Nalân'ın da gözünden kaçmamış, genç adama karşı içinde bir sıcaklık hissetmişti. O gün çarşı işini Nazım'ın ısrarlarıyla birlikte yaptılar. Aralarında gizli bir yakınlık doğmuştu bir anda. Bu yakınlık gün geçtikçe artıyor, arkadaşlıkları inanılmaz bir hızla başka boyutlara doğru kayıyordu. Sonunda Nazım önce kendisine itiraf etti Nalân'ı sevdiğini, sonra da genç kıza. Nalân bu itirafı duyduğu zaman korkuya kapıldı. Ama duygularının da etkisiyle bu sevgiye karşılık vermekten kendini alamadı. Nazım artık bütün hayallerini genç kızın üzerine kuruyordu. Askere gidecek ama gitmeden önce mutlaka nişan yüzüğünü parmağına takacaktı. O gece ailesine açılmaya karar vermişti... > DEVAMI YARIN