Ana kız bir hesap yapmışlar, bu evin kirasını ellerindeki üç beş kuruşla ödemelerinin mümkün olmadığını anlamışlardı. İlk on gün Hayrettin Bey sürekli gelip gitmiş, Tevfik'i sormuştu. Her seferinde olmadık hakareti yapmış, öfkesini ana kızdan çıkarmıştı. Birkaç defa da polis gelmişti. Sonunda semt karakolunun komiseri Şefika'ya bir tavsiyede bulunmuş, ona kocasının kayıp olduğu hakkında polise dilekçe vermesini söylemişti. Böylece bu baskılardan kurtulabilirdi. Çünkü o zaman mağdur duruma düşen kendisi olacaktı. Şefika bu tavsiyeyi dinleyip dilekçesini verdi. Kolundaki bilezikleri bozdurmuştu. Onlar da bitmek üzereydi. Tek odalı bir gecekondu bulmuşlar, evdeki fazla eşyaları da satarak üç beş kuruş da oradan almışlardı. Bir dolap, iki yatak, bir koltuk ve mutfak gereçleri yeterdi. Gerisini elden çıkarmışlardı. Hazıra dağların dayanmayacağı söylenirdi ve Şefika Hanım hiçbir şey olmasa torununun bakımı için bir yerlerden para bulması gerektiğini biliyordu. Ana kız düşünüyorlardı bütün gün. Elmas sonunda kararlı bir şekilde dikildi annesinin karşısına: - Ana sen Ahmet'e bak, ben çalışayım. Sen bu yaştan sonra çalışamazsın. Ben her işi yaparım. Şefika Hanım dudaklarını ısırdı: - Olur mu yavrum, ben çalışayım. Elmas başını iki yana salladı: - Yok ana! Olmaz. Ben çalışır bakarım size. Sen Ahmet'ime sahip ol sadece... *** Böylece Elmas'ın hayatında farklı bir dönem başlıyordu. Birkaç hayırsever komşunun yardımıyla bir iki evde temizlik işi buldu. Artık haftanın üç günü temizliğe gidiyor, oradan kazandığı parayla anasına ve oğluna bakıyordu. Kader hiç ummadığı bir zamanda ummadık bir yere sürükleyip, yeni bir hayat çıkarmıştı karşısına. Elmas çökmüştü. Daha gencecik yaşında olmasına rağmen saçlarının arasında beyazlar belirmişti. Yüzünde hızla derinleşen çizgiler oluşmaktaydı. Yoruluyordu. Fazla tempoya alışık olmayan cılız bedeni bitkin düşüyor, her iş günü sonrasında kolunu kaldıracak hali olmadan yemek yiyip yatıyordu. Kazandığı üç beş kuruşla bir evi çevirmeye çalışıyor, boş zamanını ise biricik oğluyla ilgilenerek geçiriyordu. Ahmet Erol hızla büyüyor, serpiliyordu. Arayanları, soranları kalmamıştı. O gece de ana kız tek odalı gecekondularındaki tahta sedirde karşılıklı oturmuşlardı. Ahmet Erol çoktan uyumuştu. Şefika Hanım ıhlamur pişirmiş, sıcak sıcak getirmişti. Bardağını alıp sedire bağdaş kurdu: - Hayırdır dün gece rüyamda Ahmet'i gördüm Elmas... Elmas irkildi. Gözleri donuklaştı ve göz pınarları doluverdi bir anda. Şefika Hanım devam etti: - Sokakta karşılaşmışız, gelip elimi öpüyor, anacığım kusura bakmayın arayamadım diyor... Elmas sesi titreyerek mırıldandı: - Kim bilir nerededir? Unutmuştur belki de... Kızgındır bana... Ne biliyor, ne anladı hiçbir haberimiz yok ki... - Kısmet kızım, kadere inanmak bu işte... > DEVAMI YARIN