Bir hafta geçmişti Şefika Hanım yaşlılar evine yerleşeli. Şevket Bey her gün sabahtan geliyordu. Son birkaç gündür yaşlı adamın iyice zayıfladığı, gözlerinin altının çöktüğü belli oluyordu. Sakalları uzamıştı. Şefika Hanım endişe içinde izliyordu kocasının halini. Bir şey sormaya korkuyor, alacağı cevaptan çekiniyordu. Şevket Bey ise hiçbir şey yokmuş gibi davranmaya çalışıyordu. Oysa geceyi yaşlılar evine yakın bir parkta geçiriyordu. Yürüyerek geliyordu karısının yanına. Karnını onun yanına gittiği zaman karısının yemeklerden kendisi için ayırdığı birkaç lokma bir şeyle doyuruyordu. Günden güne çöküşü başlamıştı artık. Güçlükle yürüyordu. Aklı kızındaydı. Yadigar'ı görmek istiyor, onun sağlığı hakkında bilgi almak istiyordu. Ama ne hastaneye gidecek parası, ne de hali vardı. O gün de gözlerini açtığı zaman güneş doğmak üzereydi. Kuytu bir yer bulmuştu parkta kendine. Yine de her sabah her yeri tutulmuş bir şekilde uyanıyordu. Doğruldu uzandığı yerden. Ağzının içi kuruydu. Kalkmak istedi ama başaramadı. Eliyle göğsünü tuttu. Şiddetli bir acı duyuyordu. Bir hamle daha yaptı, vücudu kasıldı. Nefes alamadı. Gözleri açıldı. Bir hırıltı çıktı boğazından. Dudaklarını ıslattı diliyle. Bir hamle daha yapmak istedi, başaramadı. Dudaklarından yükselen Kelime-i şehadetin ardından başı düştü yana. Olduğu yere yığıldı... *** Şefika Hanım gözlerini yaşlılar evinin kapısına dikmiş tek bir noktaya bakıyordu. Şevket Beyin gelme saati geçmişti. Endişe içindeydi yaşlı kadın. Dudakları titriyor, gözleri buğulu bir şekilde bakıyordu etrafa. Kendi kendine telkin etmeye çalışıyordu. O gün yemek bile yemeden olduğu yerde gece, hava kararana kadar bekledi kocasını. Bu bekleyiş iki gün daha sürdü. Ne gelen vardı ne de giden. Yaşlılar evindeki hemşireler Şefika Hanımın haline üzülerek bakıyorlardı. Yemeğini önüne kadar getirmelerine rağmen ağzını bıçak açmıyor, tek lokma almıyordu ağzına. Doktorlar birkaç kere yanına gelmişler, konuşmaya çalışmışlardı. Şefika Hanım o gün de hiç tepkisiz bekledi kocasını. Kulaklarında onun sön sözleri vardı: "Beni senden ancak ölüm ayırır Şefika... Beni senden ancak ölüm ayırır..." Gözlerinden süzülüyordu yaşlar. Acı gerçeği anlayabilecek kadar duyarlıydı. Bembeyaz, kırışık dolu yanaklarına süzülen yaşlar ince bir yol yaparak pazen geceliğinin yakasını ıslatıyordu. Yanına gelen hemşirenin yatağına gitmesi için yaptığı ısrarlar karşısında yavaşça yerinden kalktı. Kısa ve ağır adımlarla odasına doğru yürüdü hemşirenin yardımıyla. Yatağının üzerine oturdu ve acıyarak kendisine bakan genç hemşireye döndü: - Her şey bitti kızım... Onu kaybettim... Şevket yok artık... Uzandı yatağına. Sabahleyin onu uyandırmaya gelen görevliler yüzündeki acı dolu ifadeyle gözlerinin açık ve vücudunun soğumuş olduğunu gördüler... Yaşadığı kırgınlıklar, yediği darbeler ve en önemlisi hayattaki tek varlığı olan eşini kaybetmiş olmaya dayanamamıştı yaşlı yüreği. Her ikisi de sessiz sedasız göçüp gitmişlerdi bu dünyadan. Bütün bunlar olurken büyük oğulları Yavuz karısıyla birlikte İtalya yolundaydı. Yalçın ise karısıyla her gece ayrı bir yerde annesi ve babası aklına bile gelmeden delice eğleniyorlardı. Payidar hayatını seçmiş, evli bir adamla birlikte yaşıyordu. Yadigar ise psikiyatri kliniğinde kendisinden bile habersiz tek bir noktaya bakmaya devam ediyordu... -SON-