Alev ilk gün yaşadıklarının ardından girdiği bunalımdan nispeten de olsa sıyrılmayı başarmış gibiydi. Yine de eski cıvıl cıvıl hali yoktu. Gözlerinde sürekli bir hüzün vardı. Ağırlaşmıştı. Sanki etrafıyla çok fazla ilgilenmiyormuş gibi bir havası vardı. Omuzlarına dökülen koyu kestane saçlarını sürekli bir toka ile bağlıyor, soluk yüzünü renklendirmek için hiçbir şey yapmıyordu. Geldiği günden beri üzerindeki eşofmanlarını çıkartmamıştı. Sibel'in bütün gün süren "bir yerlere gidelim" ısrarlarına hep olumsuz cevap veriyordu. Sonunda Sibel dayanamadı: - Tamam, sen bir yere gitmesen bir yerler buraya gelir. Bugün öğleden sonra arkadaşlarım gelecek. Hep birlikte evde oturup sohbet ederiz. Biraz içinde bulunduğun ruh halinden kurtulman lazım. Böyle akşama kadar hareket etmeden oturacaksan olmaz bu iş. Ben seni burada oyalanacaksın diye annenlere göndermedim. Alev şaşkınlıkla yalvarırcasına baktı arkadaşına: - Ne olur, tamam arkadaşların gelsin ama ben içeride oturayım. - Yok, olmaz öyle şey. Bu evin sahibi bensem inan ki hepsini toplar, oturduğun odaya getiririm. Hem kalk, bir şeyler hazırlayalım. İkram edecek bir şeyimiz yok. Senin o muhteşem kurabiyelerinden yapsak! Alev ister istemez ayaklanmıştı. Öğleye az bir zaman kalmıştı. Üç gün olmuştu Sibel'in evine geleli. İlk gün akşam Leman Hanım ve Muhittin Bey yemeğe kalmışlar, hep birlikte Alev'in burada kalmasının daha uygun olacağını düşünerek karı koca yalnız evlerine dönmüşlerdi. Leman Hanım her gün telefon ediyor, kızının sesini duyuyordu. Turgay'ın nasıl davranacağını bilmedikleri için Alev'in bir müddet ortalarda görünmemesi iyi olacaktı. Avukat daha ilk gün dilekçeyi yazıp davayı açmıştı. Bundan sonra yapılacak şey beklemekti. İki arkadaş mutfağa girdiler. Gerçekten biraz zaman geçince genç kadın açılmış, hatta birkaç kez kahkaha bile atmıştı. Sibel onun daha iyiye gittiğini sevinçle gözlemliyordu. Gelenler hastaneden arkadaşlarıydı Sibel'in. Alev yüzünü buruşturdu birden: - Kimseyi tanımıyorum ben, yabancı kalacağım şimdi... - Yoo, tanıyorsun, Coşkun da gelecek. Onu tanıyorsun. Gülümsedi genç kadın, "bu kıza hiçbir şekilde itiraz edilemeyeceğini bugüne kadar öğrenmiş olmam gerekliydi" diye düşündü. Kurabiyeler pişmişti. Sibel de küçük kanepeler hazırlamıştı. Bir de fırında pişmekte olan börek vardı. Çayı da ocağa koydular. Saat ikiye doğru kapı çalındı. Bütün misafirler hep birlikte gelmişti. İki bayan ve iki baydan oluşan dört kişi müthiş bir şamata ile içeri girdiler. Hepsi doktordu. Bayanlar psikiyatri kliniğinde doktordu. Erkeklerden bir tanesi dahiliyeci, Coşkun ise nöroşirürji bölümünde asistandı. Evin havası değişmişti. Alev çok geçmeden bu samimi ortama kaptırdı kendisini... DEVAMI YARIN