Harun odasında yatağına uzanmış, kollarını başının altında birleştirmişti. Gözlerini tavana dikmişti. Beyninin içinin karıncalandığını hissediyordu. Bugüne kadar duygularını hiçbir zaman işine karıştırmamış, kuralların dışına çıkmamış, görev sorumluluğu neyi gerektiriyorsa o şekilde davranmıştı. Zaten bulunduğu camiada çalışkanlığı ile olduğu kadar dürüstlüğü ile de tanınan bir insandı. Bu sefer de farklı bir şey yapmayacağını adı gibi biliyordu. Onun meselesi, nasıl davranması gerektiğiyle ilgili değildi. Onu çabuk aşabilmişti. Asıl mesele içinde yaşattığı fırtınaydı. Alper'in yıllar önce izini kaybettiği kardeşi olduğu gerçeğini tek başına mı taşıyacak, yoksa bunu gerek Alper'le, gerek annesiyle paylaşacak mıydı? İşte içini bir kurt gibi kemiren asıl mesele buydu. Annesine söyleyemezdi. Biliyordu ki Kadriye bu konuda gerçekçi düşünemeyecekti. Ona hak veriyordu aslında. Eğer oğlunun ortaya çıktığını öğrenirse, onu cezaevine gönderen insanın da diğer oğlu olması gerçeğini taşıyamayabilirdi. Ana yüreği izin vermeyebilirdi böyle bir şeye. O zaman oğluyla karşı karşıya kalacaktı ki genç adamın hayatta karşılaşmak istediği en son şeydi bu. Alper'le paylaşabilme fikrine ise çok sıcak bakamıyordu henüz. Onu tanımıyordu. Karakteri nasıldır, ne biçim bir insandır hiçbir şey bilmiyordu... Sıkıntıyla soludu yattığı yerden. Neden sonra oda kapısının hafifçe açıldığını duydu. Dönüp baktı. Annesi elinde bir fincan dumanı mis gibi tüten Türk kahvesiyle gelmişti. Hemen fırladı yatağından: - Anam, zahmet ettin, buraya kadar neden getirdin, ben içeriye gelirdim... - Gerek yok oğul! Biliyorum ki kafan çok karışık, ne olduğunu sormuyorum, herhalde başında büyük bir iş var her zamanki gibi. Ama bir ana olarak sana söyleyebileceğim tek şey, kanun neyi gerektiriyorsa, görevin nasıl emrediyorsa öyle yap. Dürüstlüğünden sakın bir lokma bile taviz verme. Sen iyi bir polissin. Biliyorum ki namuslu bir çocuksun. Akıllısın da... Düşünüyorum da sen olmasan bunca acıyı nasıl yüklenebilirdim ben? Bak, iki günlük ömrümde gün yüzünü senin sayende gördüm ben. Kafanı dinçleştir. Sakin düşün. Her işin altından kalkabilirsin oğlum. Sana güveniyorum. Yatağın kenarına oturdu ve ekledi kısık bir sesle: - İyi ki sen varsın oğlum, sen olmasan ben ne yapardım. Gözleri dolu dolu olmuştu. Uzanıp elini tuttu oğlunun, yüzüne sürdü sevgiyle. Harun yatağın içine oturmuştu. Sarıldı annesine, başını onun omzuna koydu. Dudaklarının ucuna kadar gelmişti çığlıkları. Haykırmak istedi, bir an: "Anne Alper'i buldum" diye bağırmak geldi. Zor tuttu kendisini. İki yanağından öptü anasını: - Eline sağlık anam. Hiç merak etme, ne dürüstlüğümden, ne kendimden en ufak bir taviz vermem. Senin yüzünü kara çıkartacak hiçbir şey yapmam ben. Kadriye başını salladı: - Haydi iç kahveni... Tam bu sırada cep telefonu çaldı Harun'un. Arayan yardımcısı Hakan'dı: - Müdürüm, kaçaklardan biri yakalandı. Küçük olan, Alper Kaya. Buz gibi oldu Harun. Hemen fırladı yataktan ve aceleyle cevap verdi yardımcısına: - Hemen geliyorum. Beni bekleyin sorguya başlamadan önce. Hızla giyindi. Bacakları, elleri, dudakları titriyordu. > DEVAMI YARIN