Ayhan bey her şeyi anlatmıştı -81-

A -
A +

Adam başını salladı. Gözyaşları içindeki karısının saçlarını okşadı: - Tabii ki Hülya, hiç onu o halde bırakır mıyız? Hülya hanım devam etti: - Eskiden olduğu gibi yine onurlu Ayhan. Belli ki çok zor durumda. Ama hiçbir şey söylemedi. Doktoruyla konuştum. Bir iki güne kadar taburcu olabileceğini, ama ilaçlarını muntazaman içmesi gerektiğini, dinlenmesinin şart olduğunu söyledi. Ayhan bey düşünceli bir tavırla cevap verdi: - Ben de doktorla konuşayım. İlaçlarını alalım. Bankaya da bir miktar para yatıralım Safiye adına. Keşke Türkiye'ye döndüğümüz zaman arasaydık onu... Biz de suçluyuz Hülya... Kadın yutkundu: - Neyi değiştirebilirdik ki Ayhan? Hakan hayırsız bir çocuk olmuş, zavallı Safiye "çok uğraştım, ama beceremedim" diyor. Ne şansız bir kadın bu böyle. İnsan inanamıyor... Ayhan bey ellerini cebine sokup pencerenin önüne doğru yürüdü. Bakışları uzaklara takılmıştı. - Ne yapacağız Hülya? İpek'e gerçekleri anlatacak mıyız? Hülya hanım irkilerek baktı kocasına. Başını iki yana salladı: - Hiçbir şey bilemiyorum ki... *** Safiye serumunu takan hemşire kıza yorgun bir tebessümle teşekkür etti. Göz pınarları ıslaktı. Hemşire odadan çıkınca bakışları yine pencereden görünen maviliklere daldı. - Hakan'ım, canım oğlum... Doyamadım sana.. Ne sana doyabildim, ne de kardeşine. Savrulduk yavrum... Gepegenç yaşında bitirdin hayatını. Hiç mi ananı düşünmedin yavrum? Bir tanem benim... Rahat uyu oğlum... Bütün duam; bu fani dünyada mutlu olamadın, olamadık, yüce Rabbim seni affetsin de mekanın cennet olsun... Gözyaşlarını sildi usulca. Başını çevirdi yastığında. Derin bir soluk aldı. Yüreğinden parçalar kopuyordu sanki. Bu acı korkunçtu. Dudakları bir çizgi halini almış, yüzündeki çizgiler daha da derinleşmişti. İpek geldi aklına. Onun sevecen yüzü, şefkatle bakan siyah gözleri, narinliği ile ne güzel bir kız olduğunu düşündü. Kader işte... İnanılmaz bir gerçekle çıkmıştı karşısına bebeği. "Bilmesin beni..." diye inledi kendi kendine: "Bilmesin, hayatı altüst olmasın. Ben dayanırım!.." *** İpek titreyen parmaklarıyla yüzüne düşen saçını zarif bir hareketle geriye doğru itti. Dudakları bir çizgi halini almış ve yüzü gerilmişti. Gözleri donuk bir şekilde karşısında oturan anne ve babasına dikilmişti. Ayhan bey usulca noktaladı sözlerini: - İşte böyle yavrum. Ama sen bizim biricik kızımızsın. Senin nasıl olgun ve mantıklı düşünebildiğimizi bildiğimiz için sana anlattık bunları. Belki bugüne kadar hiç bahsetmediğimiz için bizi suçlayabilirsin ama bunu annen istemişti. Hâlâ daha istemiyor bilmeni. Senin hayatının alt üst olacağını, belki de kendisini suçlayacağını sanıyor. Yaşadığı bunca şeyden sonra evladı tarafından suçlanmak belki onun çektiklerinin üzerine tuz biber olacak. Hak vermek lazım. > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.