Ayrılabileceğini hiç düşünmemişti

A -
A +

Nihal elindeki valizi kapının kenarına koyup bir kez daha baktı eve. Çocukluğu bu evde geçmişti. Annesini bu evde kaybetmiş, hayatının her yaşanmışlığında mekanı bu ev olmuştu. Dudaklarını ısırdı hafifçe. Duyguları karmakarışıktı. Kapıyı çekip kilitledi. Anahtarı köşedeki bakkala bırakacaktı. Bir gün önce ev sahibiyle görüşmüş, evi boşaltacağını haber vermişti. Şaşırmıştı yaşlı adam. Bunca senedir evinin kiracısı olan bu ailenin son ferdinin de gitmesi duygulandırmıştı. Söyleyecek bir şey olmadığını belirterek: - Yolun, bahtın açık olsun kızım... demişti. Başka hiç kimsenin haberi yoktu bu gidişten. Mahalledeki komşular zaten doğru dürüst görmüyorlardı Nihal'i. İçine kapanmıştı genç kız annesinin ölümünden sonra. Bildikleri sadece yorumdu. Onun yürüyüşünden, eve geliş gidiş saatinden kendilerince yorumlar çıkartıp hikayelendiriyorlardı. Böylece aslı astarı olmayan bir sürü olay yayılıyordu çevreye. Son zamanda çıkan laf ise Nihal'in depresyona girdiği, mutlaka bir doktor kontrolüne girmesinin şart olduğu yolundaydı. Kulağına gelmişti bütün bu söylenenler genç kadının. Aldırmamıştı bile. Kim ne derse desin, hayatındaki her şeyin sahibi oydu. İnsanlara karşı duruyordu. Valizini güçlükle taşıyarak bakkaldan içeri girdi: - Hasan amca, bunu benim ev sahibine verecekmişsin. Gelip alacak, diyerek anahtarı uzattı. Bakkal Hasan garip bir şekilde baktı Nihal'e: - Sen nereye gidiyorsun ki? - Ben bir müddet seyahate çıkıyorum. Bakkal yüzünü buruşturdu, gözlerini kısarak baktı. Sonra omuzlarını silkti: - İyi ya, koy oraya veririm ben... Nihal dışarı çıkınca üşüdüğünü hissetti. Yakalarını kaldırıp hızlı adımlarla durağa yürümeye başladı. Otobüse binerken bir kez daha dönüp arkasına baktı. Cam kenarında bir koltuğa oturdu, valizini kucağına koydu. Hâlâ bilmiyordu nereye gideceğini. Öylesine bilinmez bir yolculuğa çıkıyordu... Artık korkusu da kalmamıştı. Günlerdir bundan neler olabileceğinin korkusu ve tedirginliği o kadar büyümüştü ki kendi kendini yenmişti sanki. Otobüs yoğun trafik nedeniyle dura kalka ilerliyordu. Başını cama dayadı. Birazdan otogara gelmiş olacaktı. Orada aklına esen, kafasının yattığı bir yere biletini alacak ve bu şehirden temelli uzaklaşacaktı. İçini çekti. Gözleri kapalıydı: "Faruk!" Diye düşündü. "Gör işte Faruk... Her şey senin eserin..." Duygusal karmaşasından kendini çekip çıkartabilecek kadar güçlü olamamasının ödettiği bedellerin suçlusu olarak Faruk'u görüyordu. Aysel'in sözleri geldi aklına: "Bu iş yürümez kızım, o kadar ayrı dünyaların insanlarısınız ki... Ne bekliyorsun bu çocuktan anlamıyorum. Biraz aklını başına topla Nihal!" diye defalarca ikaz etmişti. Öylesine başını döndürmüştü ki yaşadığı sevgi... Hiçbir şeyi göremeyecek kadar kör olmuştu. Zaman zaman Faruk'a söylediği "ayrılalım" teklifleri ise sadece genç adamın kendisine olan ilgisinin basit sınamalarıydı. Hiç düşünmemişti ayrılabileceğini. Şimdi olanlara daha sabit fikirlerle bakmaya başlamıştı. > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.