Azize'den bir gün bile incinmemişti

A -
A +

Faruk Ünal ayağa kalktı. Uzun boyuyla oldukça heybetli görünüyordu. Koltukta oturmuş, tel çerçeveli gözlükleri gözünde, dikkatle kitap okuyan karısına baktı: - Leyla ben acıktım artık... Kadın birkaç saniye daha okumasına devam ettikten sonra kitapta okuduğu sayfayı özenle işaretleyip gözlüklerini çıkardı. Gülümseyerek döndü kocasına: - Son zamanlarda çok yemeye başladın Faruk. Kilo alıyorsun. Hem daha Serap gelmedi... Adam saatine baktı. Sekize geliyordu. - Bu kız burada göreve başladığından beri gecesi gündüzüne karıştı. Daha sakin bir yere tayinini yaptırsaydık belki daha isabetli olurdu. Leyla Hanım başını iki yana salladı: - O rutin işlerin insanı değil Faruk. İşini çok seviyor. Öylesine şevkle çalışıyor ki... Tam o sırada bir araba sesi duyuldu bahçede. Leyla Hanım heyecanla pencereye koştu: - İşte geldi... Canım benim. Ne kadar güzel bir kız oldu değil mi? Faruk bey karısının heyecanına güldü: - Yahu şu kıza hâlâ çocuk muamelesi yapmaktan vazgeç. O kocaman bir insan ve mevki sahibi. Bu sırada salon kapısı açıldı ve içeriye Azize Serap girdi. Uzun boylu, simsiyah uzun saçlı ve iri siyah gözlü bir kız olmuştu. Görenlerin dönüp bir daha bakacağı kadar güzeldi. Yıllar içinde kişiliği oturmuş, Hukuk Fakültesini bitirmiş, savcı olarak göreve başlamıştı. Yakın bir ilçede iki sene savcılık yaptıktan sonra İstanbul'a tayini yapılmıştı. Bu tayinde Faruk Beyin hatırı sayılır dostlarının da yardımı olmuştu. Leyla Hanım Azize'yi Serap diye çağırmıştı hep. Nüfusunda da gerekli değişiklikleri yapmışlardı küçük kızı evlat olarak üstlerine geçirirlerken. O artık Azize Serap Ünal'dı. Seneler öncesinden çok az şeyler kalmıştı aklında. Gerçeği, kendisine kucak açan bu ailenin asıl anne ve babası olmadığını biliyor ama bunu hiç sorgulamıyordu. Tahmin edemeyeceği kadar mükemmel bir hayat geçirdiği için, Faruk Bey ve Leyla Hanım ona şefkat ve sevgi dolu yüreklerini açtıkları için bu tür bir sorgulamanın onları inciteceğini düşünerek hiç bahis açmıyordu geçmişten. Hayatından memnundu ve ailesini çok seviyordu. Bir gün bile incinmemişti. Gerek Faruk Bey, gerekse Leyla Hanım ona kendi kanlarından, canlarından olmuş öz evlatları gibi kanat germişler, sıcacık, sevgi dolu bir yuva armağan etmişlerdi. Bir dediği iki olmamıştı. Neşe içinde koşar adımlarla gelip önce Leyla Hanımı öptü: - Anaların en güzeli, nasılsın bugün, iki kere telefon ettim, Hafize uyuduğunu söyledi. Leyla Hanım gördüğü ilgiden memnun gülümsedi: - Biraz uzandım öğleden sonra. Sonra da ben seni aradım ama yerinde yoktun. Çantasını masanın üzerine bırakan Azize başını salladı: - Yoktum anne. Bir olay vardı, oraya gittim. Babacığım, oldukça yakışıklı görünüyorsun bu gece. Bu ne şıklık böyle, hayırdır inşallah? Faruk Bey gururla gülümsedi: - İki tane birbirinden güzel bayanla akşam yemeği yiyeceğim şimdi. Tabii ki şık olmak zorundayım. > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.