Betül Bayraktar ipekli sabahlığını üzerine geçirdikten sonra elini yüzünü yıkayıp salona geldi. Saat henüz erkendi. Biraz bir şeyler yedikten sonra hastaneye gidecekti. Gözlerinin altındaki mor halkalar uykusuz geçen bir gecenin izlerini gösteriyordu. Doktorla son konuşmasında en kısa zamanda böbrek naklinin yapılması gerektiğini öğrenmişti. Yüzünü buruşturdu. Şirketin bütün birimlerine haber verilmişti. El birliğiyle Faruk'u hayata döndürecek bir verici aranıyordu. Haşmet Bey de bütün akrabalarla temasa geçmiş, yardımcı olabilecek bir kişinin bulunabilmesi için çabalamaktaydı. Ayaklarını sürüyerek mutfağa gitti. Kendisine koyu bir kahve yaptı. Açılması, kendini toplaması lazımdı. Bu sırada Gaye de uyanmış, uykulu gözlerle mutfak kapısının önünde belirmişti. Betül büyük bir gayretle gülümsedi: - Günaydın bebeğim... - Anne, doğru dürüst uyuyamıyorum. Babam için çok endişeliyim... Betül içini çekti: - Ben de endişeliyim yavrum. Ama hiçbir zaman umudumu yitirmedim. Sakın sen de umutsuzluğa kapılma güzel kızım. Daha yaşanacak çok uzun zamanlarımız var... Baban iyi olacak inşallah. Gaye masanın üzerindeki kurabiyelerden bir tane attı ağzına: - Ya verici bulunmazsa anne? O zaman ne olacak? Betül'ün düşünmek bile istemediği ihtimal içini acıttı. Gözlerini kıstı ve dişlerinin arasından fısıldadı: - Bulunmak zorunda... İnşallah bulunacak... Sonra toparlanarak yeniden gülümsemeye çalıştı: - Şimdi olumsuz düşünmek zamanı değil kızım. Sen hastaneye gelecek misin? Başını salladı Gaye: - Evet anne, hem seni bırakırım, hem ben de babamı bir kere daha görürüm. Oradan okula gitmek zorundayım. Öğlenden sonra yeniden gelirim. Başını salladı Betül: - Tamam o zaman, hemen giyineyim ben. Hazır olur olmaz çıkalım. Kapıdan çıkarlarken kızının kolunu tuttu: - Gaye, sakın babana üzüntünü belli etme kızım. Onun hepimizden çok morale ihtiyacı var... Genç kız omuzlarını kaldırdı: - Mutlaka anne, ama o her şeyin farkında... Acıyla yüzünü buruşturdu Betül. O kadar mutlu, o kadar sakin, öylesine huzur dolu hayatlarının bir anda allak bullak olmasını bir türlü içine sindiremiyordu. Hastanenin kapısından hızla girdiler. Faruk uyanmış, diyaliz makinesine bağlanmıştı. Günden güne soluyordu rengi. Kızını ve karısını görünce yorgun bir tebessümle baktı onların yüzüne: - Hoş geldiniz... Yoruldunuz siz de benim yüzümden... Betül ve Gaye ikisi bir anda itiraz ettiler bu sözlere: - Aaa, o da ne demek, aşk olsun... Yüzlerinde zoraki bir gülümsemeyle sarılıp öptüler Faruk'u. Herkes her şeyin farkındaydı... > DEVAMI YARIN