Başı ağrımaya başlamıştı...

A -
A +

Genç kadın başka bir şey söylemenin anlamsızlığının farkındaydı. Hiç cevap vermeden odasına doğru süzüldü. Yediği tokadın etkisiyle ateş gibi yanıyordu yanağı. Kapıyı kapatıp tuvalet masasının aynasına baktı. Yanağı kıpkırmızıydı. "Moraracak bu şimdi!" diye sızlandı sıkıntıyla. Bu kadar sakin ve rahat olmasına şaşırdı. "Ben neler yaşıyorum Ya Rabbim böyle?" diye söylendi kendi kendine. Gözlerinin nasıl bir anda hiçbir gerçeği göremeyecek kadar kör oluşuna hayret etmekteydi. Elini kolunu, dilini bağlanmış gibi kabul etti. "Ben nasıl göremedim bu adamın gerçek yüzünü? Nasıl fark edemedim? Annem babam yalvardılar, babam bütün bunları anlattı bana karşısına oturtup, nasıl dinlemedim onu?" Yanağına kolonya ile kompres yaptıktan sonra yatağına uzandı. Nasıl bir zorbalıktı bu!.. Babasının karşısında âdeta ayaklarına kapanacak hale geldiği günü hatırladı. Bir film şeridi gibi geçiyordu gözlerinin önünden yaşananlar. Kulakları babasının yakarışlarıyla doluydu: "Alev'im, göz bebeğim, ben kimseye kötü demiyorum kızım, bu çocuk da iyi bir çocuk olabilir. Benim söylediğim başka bir şey! Ben birbirinize uygun değilsiniz diyorum. Ne görenekleriniz, ne görgünüz, alışkanlıklarınız, hayat tarzınız, o kadar ayrı ki birbirinizden. Ne olur kara gözlüm, iyi düşün, mahvetme hayatını, bak okudun güzel kızım, üniversite mezunusun. Bu bile büyük fark aranızda. Bu çocuk lise mezunu... Bir erkek olarak, hele hele onun gibi yetişmiş bir erkek olarak bu bile yeterli birbirinizle evlenmemeniz için. Yarından sonra senin kariyerini düşündüğü zaman kompleksler yaşayabilir. Herkes yaşar, bunun için kimse kızamaz ona. Ama sen mutsuz olursun..." Bütün bu yakarışlara kulak tıkamıştı. Ağlayarak babasını suçlamıştı o zaman: "Siz benim mutlu olmamı istemiyorsunuz. Anlaşıldı!.." Muhittin Bey haykırmıştı: "Ben hayatta başka ne isteyebilirim ki kızım? Senin mutluluğundan başka ne isterim. Bak, işini ayarlıyorum, mesleğini yapacaksın. Biraz hayatı öğren. Aklını başına topla yavrum!.." Ne dediyse ikna edememişti yaşlı adam kızını. Alev şimdi pişmanlıklarının içinde boğuluyordu ama iş işten geçmişti. Hafifçe hıçkırdı: "Baba, beni affet, bana yardım et ne olur, senden başka sığınacak bir kimsem yok benim!.." Başı ağrımaya başlamıştı. Geceliğini giydi. Usulca süzüldü yatağına. Uzun süre uyuyamadı. Yanağının zonklaması, başının ağrısı, ağlamaktan tıkanan nefesi uyumasını engelliyordu. Kapının açıldığını duyunca sımsıkı kapattı gözlerini. Nefes bile almaz oldu âdeta. Turgay yatağın kenarındaki battaniyeyi alıp çıktı dışarı. Derin bir nefes aldı Alev... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.