"Başından anlat bana her şeyi!"

A -
A +

Halil Ünal sıska denecek kadar zayıf bir adamdı. Küçük gözleri insanı ürkütecek kadar çiğ mavi renkteydi. Garip bir adamdı. On iki yaşındayken sokaklara düşmüştü. Otuz iki yaşındaydı ve hiç evlenmemişti. Hayatını gizli ve karanlık işler yaparak sürdürüyordu. Hiç arkadaşı yoktu. O sadece kendisine ihtiyaç duyulduğu zaman ortaya çıkar, büyük bir titizlikle kendisine verilen işi yapar ve parasını alıp yeniden kayıplara karışırdı. Kerim Beyin el altından çevirdiği bütün işlerin kotarılıp bitirilmesinde Halil de vardı... Arabasını çalıştırıp gaza yüklendi. Ozan evinin kapısından girdikten bir iki dakika sonra beyaz arabasını evin karşı kaldırımına çekmiş, dikkatle çevresini incelemişti. Saatine baktı. Gece on bire geliyordu. Burada durmasının bir anlamı olmadığını düşünerek hareket etti. Artık işe nereden başlayacağını biliyordu. Ertesi sabah Ozan okula gitmek için kapıdan çıktığı zaman on beş yirmi metre ileride park etmiş olan beyaz arabanın dün Uludağ'dan beri peşinde olan araba olduğunu fark etseydi herhalde şu anda olduğu kadar rahat olamazdı. Üniversiteye kadar ardından gitti genç adamın. O okula girdikten sonra kendine ait yöntemlerle Ozan hakkında bilgi toplamaya başladı. Bunu o kadar profesyonelce yapıyordu ki, ulaşılması imkansız gibi görünen bütün bilgilere iki saat içinde ulaşmıştı bile. Üniversiteden ayrılıp yeniden Kocamustafapaşa'ya dönmüş genç adamın ev çevresinden de bilgiler almıştı. Bir sokak büfesinin önünde durup iri bir sandviç yaptırdı. Direksiyonda karnını doyurduktan sonra Kerim Beyin fabrikasına doğru yola çıktı. Görevini başarıyla tamamlamış olmanın verdiği rahatlıkla kapıdan içeri girdi. Güvenlikteki bekçiye Kerim Beyi görmek istediğini söyledi. Biraz sonra fabrikanın idare binasında iri adımlarıyla ilerliyordu. Kerim Bey sekreterinden Halil'in geldiğini duyunca ayağa kalktı ve onu kapıda karşıladı. Tokalaştılar. - Seni dinliyorum Halil? Başından anlat bana her şeyi... Halil çizgi haline gelen gözleriyle ofisi süzdü. Sonra garip bir şekilde dudaklarını öne doğru uzattı: - Kızınız Uludağ'a hareket ettiği andan itibaren bu genç adamın yanındaydı. Oraya vardıktan sonra ilk akşam çok geç vakte kadar ikisi baş başa lobideki kafeteryada oturdular. Ertesi gün de daha samimi bir hava içindeydiler. Bütün gezi boyunca yan yanaydılar. Belli ki duygusal bir bağ var aralarında. Kerim Bey yüzünü buruşturdu. Şakaklarındaki damarlar atmaya başlamıştı: - Kimin nesi bu adam? - Kocamustafapaşa'da oturuyor. Emekli bir öğretmenin oğlu. Bir anası var. Babası ölmüş. Adı Ozan Akdoğan. Orta halliden daha alt seviyede bir hayatları var. Ama çevresinde iyi tanınan bir çocuk. Kızınızla aynı sınıfta okuyor. Okul hayatı başarılı. Annesi de zararsız bir kadın. Annesinin adı Münevver. Ozan Akdoğan tek çocuk. Ev kendilerinin. Ulaşabildiğim bilgiler bunlar. Kerim Bey dişlerini sıktı: - Kocamustafapaşa dedin değil mi? Tam adresleri ne? Halil evi tarif etti. Kerim Beyin rengi sapsarı olmuştu ama duygularını saklamaya çalışıyordu... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.