"Başınız sağolsun kurtaramadık!.." -50-

A -
A +

Firuze hanım koltuklardan birine oturdu: - Çayımı burada içeyim. Feryal hemen dahili telefondan mutfağı aradı ve çay servisinin çalışma odasına yapılmasını emretti. Sonra gülümseyerek baktı yaşlı kadına. Tebessümünün ardında düşünceli hali belliydi. - Bazen duygularımızın bizi yönlendirmesine engel olamıyoruz değil mi Feryal? Diye sordu Firuze hanım. "Senin şu anda içinde kopan fırtınayı anlıyorum" der gibi bakıyordu. - Bilemiyorum efendim, belki yanlış yapıyorum ama inanın şu anda görmek istemiyorum onları. Kızgın ve kırgınım. Tamer şu anda babasının acısını yaşıyor. Belki bu ona bir şeyleri öğretir. Benim çocuklarım bu acıyı hep yaşayacaklar. Ozan'ın arada ağzından kaçırdığı sözler beni çok etkiliyor. Babasını özlüyor oğlum. Ama o bir gün bile arayıp sormadı bizi. Başına dert olmamızdan korkuyor demek ki. Zayıf bir zamanında onun istemediği bir şeyi yapıp gözüne görünmek istemiyorum. *** Fidase hanım koşarak gelmişti hastahaneye. Tamer annesinin servis kapısından geldiğini görünce hemen yanına gitti. Kolunu onun boynuna doladı, başını göğsüne doğru çekti: - Çok kötü anne, doktorlar hiçbir şey söyleyemiyorlar. Yoğun bakıma aldılar. Ne olduğunu anlamadım. Benimle konuştu, odadan dışarı çıktı. Sonra sekreter kız gelip haber verdi babanız fenalaştı diye. Boylu boyunca koridora düşmüş, kendinde değildi. Fidase hanım kesik hıçkırıklarla sarsılıyordu. - Ah Seyfi'm, ah, hayat arkadaşım benim... Tam bu sırada yoğun bakım odasının kapısı açıldı ve genç bir doktor dışarı çıktı. Kaşları çatıktı. Tamer'le Fidase hanımın bulunduğu yere doğru ilerledi: - Tamer bey! - Doktor, nasıl, babam nasıl? Doktor yutkundu. Dudaklarını ısırdı hafifçe. Başını kaldırdı: - Üzgünüm efendim, maalesef kurtaramadık. Başınız sağolsun. Fidase hanımın keskin çığlığı duyuldu. Tamer başını ellerinin arasına alıp iki adım uzaklaştı. Karmakarışıktı içi. Ne düşüneceğini, nasıl davranacağını bilemiyordu. Hemşireler annesini sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Birden toparlandı genç adam. Hemen cep telefonuna sarılıp şirkete haber verdi. Sekreterine ağlamaklı bir sesle ekledi: - Berker'i bulun. Ne yapıp edin Berker'i bulun hemen. Telefonunu kapatıp servisin bekleme koltuklarının birine attı kendini. Ağlamak istiyor ama başaramıyordu. Başhekim de gelmişti yanlarına. Taziye sözcükleri mırıldanıyordu. Kâzım bey ise haberi odasında iken aldı. Telefon eden görevliye: - Tamam evladım, gereken ilgiyi gösterin, hiçbir zorluk çıkmasına izin vermeyin, Firuze hanımın emridir bütün bunlar. Ben birazdan geleceğim. Diyerek telefonu kapattı. Ardından hemen özel numaradan yaşlı kadını aradı. Firuze hanım heyecanlı bir sesle sordu: - Hayırdır Kâzım bey? Bir haber mi var? - Evet hanım efendi. Seyfi Coşkun'u maalesef kaybettik. Haber vermek istedim. Karşı tarafta bir sessizlik oldu. Sonra kadının her zamanki sakin sesi duyuldu: - Tamam Kâzım bey, teşekkür ederim. > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.