İki adam da hissettirmeden birbirlerini süzüyorlardı. Ahmet hemen atıldı: - Halil hayırlı bir iş için burada Hasan, biliyorsun. Safiye'yi bir kere görmüş uzaktan. Çok beğenmiş, sen "he" dersen bu iş olur. Ben kefilim Halil kardeşime. Hasan'ın yüzünden bir bulut geçti, kaşları çatıldı. Bu adamın kardeşini nerede gördüğünün hesabını Safiye'den elbette ki soracaktı. Bir sigara yaktı. Kendisini ağırdan satmaya kararlıydı. - Anlaşırsak, kısmetse olur Ahmet ağabey. Halil öne doğru eğildi; - Ne istiyorsun Hasan kardeşim? De bakalım! Genç adam dudaklarını öne doğru uzatarak birkaç saniye düşündü, sonra kaşlarını kaldırarak cevap verdi: - On milyar nakit, hanıma da iki burma bilezik... Halil gözlerini kocaman açtı. Yardım istermiş gibi Ahmet'e baktı: - Çok dedin be Hasan kardeş, insaflı ol biraz yahu!. Hasan arkasına yaslandı. Başını iki yana salladı: - Yok arkadaş, bunun oluru bu. Daha aza "he" demem. Kız küçük, daha çok kısmeti çıkar. Üç erkek bir kahve masasında oturmuşlar, sanki bir çuval buğday pazarlığı yapıyorlarmış gibi pazarlık ediyorlar, verecekleri kararın umutları, beklentileri, hayalleri olan bir genç kızın hayatını ne hale getireceğini bir kere bile akıllarına getirmiyorlardı. Hasan kardeşini, kanının, canının bir parçasını bir mal gibi satıyordu. Ahmet müdahale etti: - Aslanım, sana insaflı ol dedik. Biraz düşün de olurunu söyle şunun, bu adam da para basmıyor. Hasan kaşlarını çatarak biraz düşünür gibi yaptı. Dün geceden beri o kadar çok plan yapmıştı ki, bu fırsatı elinden kaçırmayı da istemiyordu. Sonunda çayından bir yudum aldı: - Sen ne düşünüyorsun peki Halil kardeş? - Sekiz milyar, bir burma bilezik... Bu teklif karşısında bir müddet daha sessiz kaldı Hasan. Ahmet ise yangına körükle gidercesine konuşuyordu durmadan: - Bence bu iş tamam Hasan, aklını başına al, tamam Safiye daha küçük, çok kısmeti çıkar ama bu kadar parayı bu çevrede kim verir? Ne yapacan, kızı pazara mı çıkaracan? İlan mı verecen? Hasan onun haklı olduğunu düşünüyordu. Yine de biraz daha koparabilse kârdır diye düşünerek üsteledi: - Biraz daha bir şeyler yap be Halil kardeş, benim de sermayeye ihtiyacım var. Halil yutkundu: - Hadi en son beşyüz milyon daha koyalım, sekiz buçuk milyar ve bir burma. Anlaştık mı? Elini uzatmıştı bu sözlerin ardından. Hasan birkaç saniyelik duraklamadan sonra gülümsedi: - Verdim gitti, hayrını gör. Ahmet neşeli bir tavırla çırağına seslendi: - Hüseyin, hemen üç çay kap gel bakalım, benden... Hayırlı iş bağladık burada. Böylece zavallı Safiye'ciğin haberi bile olmadan baş-göz edilivermişti. Ona soran, fikrini almak isteyen yoktu... Onun daha bir çocuk olduğunu, yüreğindeki çocuksu umutların, hayallerin neler olduğunu düşünen yoktu... Bir sihirbaz çıksa ve sorsaydı Safiye'ciğe "dile benden ne dilersin?" diye küçük kızın istediği tek şey arkadaşlarıyla sokakta seksek oynamak, ip atlamak olurdu. DEVAMI YARIN