Belkıs, öfkeden kıpkırmızı olmuştu!

A -
A +

Belkıs sinirli bir şekilde koltuklardan birine oturup, ayak ayaküstüne attı. Parmaklarını koltuğun kenarına seri şekilde vuruyor, sık sık soluyordu. Nazım ise düşünceliydi. Belkıs dayanamadı: - Bir çare bulmak zorundasın. Ben seninle yaşlı, aksi bir ihtiyarın kaprislerini çekmek için evlenmedim Nazım. Tutsun bir ev gitsin yanımızdan... Nazım çaresizce başını kaldırdı: - O buradan hiçbir yere gitmez. Gidersek biz gideriz. Belkıs tiz bir sesle bağırdı: - Nedenmiş? Koskoca köşkte aksi bir ihtiyar tek başına ne yapacak. İnan ki adımını atmadığı köşeleri var evin. Bir çalışma odası, bir yatak odası. Tutsun üç odalı bir ev, gidip otursun. Bu ajan gibi peşimde dolaşan uşağını da götürsün. Nazım umutsuz bir hareket yaptı: - Gitmez! Burası onun hayatı. Burayı sahiplenmiş, burada yaşamak onun hayat tarzı olmuş. Sonra burası annemin en çok sevdiği yerdi. Biliyorsun şimdi hatıralarına düşkün oldu. O yüzden asla bırakmaz. Belkıs ayağa fırladı ve söylendi: - İnanamıyorum, inanamıyorum ya... Ortadaki Çin malı sehpanın üzerindeki kristal sigaralıktan bir sigara aldı ve aynı takıma ait kristal çakmakla yaktı. Mavi dumanlar süzülerek özel bir maddeden yapılmış tavana doğru süzülmeye başladı. Tam bu sırada girdi Ahmet Fazıl Bey içeriye. Yüzünü buruşturarak etrafına bakındı ve oğluna döndü: - Nazım, salonda sigara içmeyin yahu! Duvarlara bile pis koku siniyor... Belkıs öfkeden kıpkırmızı olmuştu. Tutamadı kendisini: - Fazıl Bey, sigarayı içen benim, söyleyecek bir şeyiniz varsa bana söyleyin. Yaşlı adam birkaç saniye baktı gelinine, sonra sakin bir şekilde cevap verdi: - İyi, sana söyleyeyim o zaman. Salonda sigara içme, git odanda iç. Burası pis kokuyor sonra. Belkıs verecek cevap bulamamanın hırsıyla bir ayağını hızla yere vurarak koşar adımlarla salondan çıktı. Merdivenlerden feryatları duyuluyordu: - Yeter ama, yeter artık! Nazım başını iki yana salladı: - Yok, bu böyle olmayacak. Baba sana inanamıyorum. Neden bunu yapıyorsun inan ki anlayamıyorum... Ahmet Fazıl Bey keyifliydi. Hiç görmediği, gecelerini kâbusa dönüştüren torunu hakkında birazcık da olsa bilgi sahibi olmanın verdiği mutluluk vardı yüreğinde. Omuzlarını kaldırdı: - Anlamayacak bir şey yok. Isınamadık sevgili karınızla birbirimize. O beni sevmiyor ben de onu. Ama benim bir avantajım var. Burası benim. O da bana muhtaç! Nazım dudaklarını ısırdı: - Yapma bunu, yalvarırım yapma... Yaşlı adam gözlerini açtı: - Çok rahatsızsan sevgili karını al ve git dedim sana! Beni rahat bırakın!.. > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.