Azize eve geldiği zaman neredeyse sabah olmak üzereydi. Her zaman olduğu gibi Leyla Hanım büyük bir endişe ve merakla uyumamış, kendisini bekliyordu. - Serap, ah, kızım nasıl merak ettim seni... Azize gülümsedi: -Anneciğim, bir türlü alışamadın. Bu benim işim. Ben bir kanun adamıyım. Görevim bu! Buna alışman lazım. Artık İstanbul gibi bir yerde görev yapıyorum. Burada daha yoğun çalışacağım, bazı geceler hiç gelemeyeceğim. İçini rahat tutmayı öğrenmek zorundasın. Leyla Hanım umutsuz bir tavırla mırıldandı: - Olmuyor işte, sen hâlâ benim küçüğümsün. Endişe etmekten kendimi alamıyorum. Azize gülümseyerek ona yaklaştı ve yanağına sevgi dolu bir öpücük kondurdu: - Boşu boşuna uykusuz kalıyorsun. Haydi yatalım, ben de yoruldum. Dışarısı da bayağı soğuk. - Üşüdün mü? Diye atıldı Leyla Hanım endişeyle. Azize onun saçlarını okşadı hafifçe: - Çok üşümedim. Bu gece narkotiğin müdürüyle tanıştım. Hiç yabancı gelmedi bana. Sanki onu tanıyor gibiyim. Onu gördüğümden beri düşünüyorum nereden tanıdığımı, ama bir türlü çıkartamadım. O da aynı şeyi söyledi. O da beni bir yerden tanıyormuş. "Hiç yabancı değilsiniz" dedi bana... Leyla Hanım umursamadı bu konuşmayı: - Bir yerlerde görmüşsündür kızım. O kadar çok insanla karşılaşıyorsun ki... Birbirlerine iyi uykular dileyerek odalarına çekildiler. Azize yatağına uzandıktan sonra da düşünmeye devam etti. Harun'un yüzü bir türlü gözlerinin önünden gitmiyordu. O kadar emindi ki bu genç adamı çok iyi tanıdığına. Onun yüzündeki sıcak, samimi ifadeyi biliyordu. Beynini zorlamaya devam etti ama sonuç alamadı... Sabah, o kadar geç yatmasına rağmen erkenden kalktı. Babası Faruk Bey salonda gazetelere bakıyordu. Gülümseyerek yaklaştı onun yanına: - Günaydın babacığım, zorlu bir gece geçirdik yine... Faruk Bey gülümsedi: - Annen anlattı. Gece, sabaha karşı odaya gelir gelmez uyandırdı beni ve anlattı. Geçmiş olsun kızım. - Narkotiğin müdürüyle tanıştım. Harun Kaya. Çok tatlı bir genç adam. Hiç yabancı gelmedi bana. Faruk Bey duraklamıştı. Gözlerini kısarak baktı kızının yüzüne: - Harun Kaya mı? Hiç bilmiyorum. Ama bu adamın ününü duydum arkadaşlar arasında. Oldukça zorlu bir polismiş. Çok başarılıymış. Azize kahvaltı sofrasına oturmuş bir şeyler atıştırmaya başlamıştı: - O da beni tanıyormuş ama ikimiz de nereden olduğunu çıkartamadık. Faruk Bey cevap vermedi. Aklı genç müdürün soyadına takılmıştı. Yıllar geçmesine rağmen Azize'yi babasından teslim aldığı günü hiç unutmamıştı. Onu kendi nüfuslarına geçirirken kızın gerçek soyadının Kaya olduğunu biliyordu. Kendi kendine başını salladı ve içinden: - Olmaz böyle saçma sapan şey, bu sadece bir tesadüf... diye geçirdi. Ama yüreğine bir huzursuzluk çöreklenmişti... > DEVAMI YARIN