Serpil birkaç dakika sonra kendisini daha rahat hissetmeye başlamıştı. Artık hızlı yürümüyorlardı. Kenan durmadan konuşuyor, İzmit'i anlatıyor, sporun faydalarından bahsediyor, İstanbul'un kalabalıklığından şikâyetçi oluyordu. Serpil onun söylediklerinin tek kelimesini kaçırmadan dikkatle dinliyordu. Nişanlısından ayrıldığı günden beri hiç hissetmediği, hissedeceğine de ihtimal dahi vermediği duygular içindeydi. Kenan gülümsedi: - Beni dinlemiyorsunuz siz, başka yerde aklınız... Serpil irkildi ve kekeledi: - Hayır, hayır, şey, bir an dalmışım... Dinlemez olur muyum hiç? Kenan gözlerini kıstı: - Bir hüzün var gözlerinizde, bunun sebebini bilmiyorum ama sizi yıprattığı belli. Anlatmak isterseniz çok iyi bir dinleyiciyimdir. Serpil dudaklarını ısırdı. O güne kadar içinde yaşattığı bütün isyanını haykırmak geliyordu içinden. Uğradığı ihanetin onda açtığı derin yaraları açmak geliyordu. Başını iki yana salladı: - Önemli değil, yaşandı ve bitti... Kenan hafifçe eğildi: - Anlıyorum, derin bir gönül yarası bu... Acı bir gülümseme belirdi genç kızın dudaklarında: - Gönül yarası mı? Hayır... Gönülle işi yok. Sadece haksızlık, sadece ihanet, sadece hak etmediğiniz bir şey... Konuşmak istemiyorum bu konuda. Hayatımdaki her türlü izi yok etmeye çalışıyorum. Kenan derin bir nefes aldı: - Bu nasıl yok olur biliyor musunuz? Yüreğinizdeki her şeyi ortaya döküp hesaplaşmayı becerebildiğiniz an... Ben de ihaneti gördüm. Zorlukla aştım ama aştım... Bu yüzden sizi anlayabiliyorum. Ama böyle ayaküstü anlatılacak şeyler olmadığını da biliyorum. Bir gün sizinle oturup kahvaltı edelim şu sahildeki kafeteryada. İster misiniz? Sabah yürüyüşünden sonra. O zaman eminim ki konuşacak çok şey bulacağız. Serpil dudaklarını ısırdı. Daha yaralarını henüz üzerinden atamadığı bir ilişkinin ardından yeni bir tanesine başlamaktan korkuyordu. Ama içinden bir ses hayatının ona ait olduğunu, yüreğinin sevgisizliğe ve pişmanlığa daha fazla dayanamayacağını söylüyor ve bu teklifi kabul etmesini söylüyordu. Güvenmek istiyordu, hayaller kurmak, sevmek istiyordu. Ani bir kararla başını kaldırdı: - Cumartesi sabah olabilir. Ben saat yedi buçukta yürüyüşe çıkacağım. Kenan memnun bir şekilde gülümsedi: - Ben de yedi buçukta burada olacağım!.. > DEVAMI YARIN