"Ben de seni tanımak isterim" -15-

A -
A +

Bütün bu cümleleri nasıl söylediğine kendisi de şaşırmıştı. Utandı. - Tabii ki tanımak zorundasın, hiç bilmeden insan hayatını birleştirir mi hiç? Ama bunun için de bir şeyler yapmak gerekir, öyle bilmeden, görmeden insan tanınmaz ki... Seda cevap vermedi. Emre gülümsüyordu: - Beni tanımanı isterim. Ben ciddiyim. İyi bir aile kızısın sen, mahcup, güzel ve terbiyeli bir kız! - Teşekkür ederim. Diye mırıldandı kız. Bu genç adamın yanında garip bir rahatlık duyduğunu fark etti. Utanıyordu ama tedirgin değildi. Emre biraz eğildi ona doğru: - Sen de tanımak ister misin beni Seda? Yeşil gözlerini kaldırdı Seda. Geldiğinden beri ilk defa bu kadar uzun bakıyordu delikanlının yüzüne: - İsterim, ben de seni tanımak isterim. Bu gencin yanında kendini rahat hissediyor, bir şekilde kendini ifade edebiliyordu. Eda sanki birisi görecekmiş gibi ayaklarının ucuna basarak pencereye doğru yürüdü. Pervazın arkasına saklanarak hafifçe araladı perdeyi, dışarıya baktı. Kimseler yoktu sokakta. Hayal kırıklığı ile soluyarak geri döndü. Çarşıdan geldiğinden beri aklı pastahanede yanına yaklaşan delikanlıdaydı. Anlayamadığı bir nedenle kafasından atamıyordu genç adamı. Oysa üç kardeşin arasında bu konulara en uzak duran, en soğuk bakan kendisiydi... İleriye dönük planlarında hep akılcı olacağını, olmak gerektiğini söyler, diğer kardeşlerinin ve arkadaşlarının tepkilerini alırdı. Ceyda durmadan: "Seninle evlenecek insana acıyorum Eda..." derdi. "Zavallı hiç bir zaman ne ilgi, ne de sevgi görecek, çünkü sen yürekten sevemezsin kimseyi..." Eda odasından çıktı, mutfakta, tezgahın üzerinde duran kurabiyelerden bir tane attı ağzına. Annesinin içli bir sesle mırıldandığı türküden oturma odasında olduğu anlaşılıyordu. Başını uzattı oda kapısından: - Gelmediler mi daha? - Yok kızım, gelmediler, sokağa çıktılar ya, artık Allah bilir. Vitrin vitrin dolaşırlar. Ne anlıyorlarsa seyretmekten... Gençlik işte... Eda annesinin yanına girip oturdu kanepeye. Saliha hanım kocasının gömleğinin düğmelerini dikiyordu. Göz ucuyla baktı kızına. Durgun ve solgun görünüyordu. - Hasta değilsin değil mi kızım? Başını iki yana salladı Eda: - Değilim anne, yok bir şeyim. Sıkılıyorum evde... İrkildi Saliha hanım. Sonra hafifçe kafasını eğdi: - Bir şeyler yap evladım, bak bizim Nurten'in kızı yatak takımı örmüş, pek de güzel olmuş, örneğini alalım istersen, hem el işi insanı oyalar... Eda alaycı bir tavırla güldü: - Aman anne! Ben hiç hoşlanmıyorum öyle şeylerden biliyorsun... Hem artık ne gerek var örmeye, işlemeye, her şeyin hazırı var.. Ayrıca daha lâzım değil... Saliha hanım içini çekti: - Öyle deme kızım, kocaman gelinlik kızlar oldunuz. Yaşınız geldi artık, Allah bahtınızı açık eder de iyi bir insana düşersiniz inşallah, hazırlıklı olmak lâzım. Daha bir sürü eksik var, ablanın alınacakları, hazırlanacakları.... Kolay değil. > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.