Şevval hayatını Amerika'da düzene koyarken Hazal da büyümüştü. Küçük kız ilkokuldan sonra liseyi bitirmiş, artık fark edilir bir genç kız olarak serpilmişti. On yedi yaşına yeni girmişti ama uzun boyu, alımlı görünüşü ile daha büyük gösteriyordu. Şevval kızını yetiştirirken ülkesinin geleneklerini, örf ve âdetlerini asla göz ardı etmemiş, onu kendi görgü ve yöntemiyle eğitmişti. Evde sürekli onunla Türkçe konuşarak kendi lisanını öğretmişti. Hazal şimdi hem Türkçe'yi hem de İngilizce'yi kusursuz konuşuyordu. Bu zaman zarfında Haydar Beyle mektuplaşmışlar, arada bir telefonla görüşerek birbirlerinin sesini duymuşlardı. Hazal ailesi hakkında bilmesi gerekeni biliyordu. Şevval ona yaşadıklarını bir bir anlatmıştı. Yorumsuz, değerlendirmeyi sadece ona bırakarak nakletmişti her şeyi. İstanbul'a geleceklerini öğrendiği gün Hazal merakla sormuştu annesine: - Şimdi orada ben babamı görebilecek miyim? Şevval donup kalmıştı. Neden sonra toparlanarak cevap vermişti: - Eğer istersen görürsün tabii. Ama onun seni hatırlayacağı konusunda doğrusu net bir fikrim yok. O görmek istemeyebilir kızım. Buna hazır mısın? Genç kız başını iki yana sallamıştı: - Ben hiç kimseyi suçlamıyorum anne. Benim intikam duygum yok kimseye karşı, öfkem de yok. Ne yaşandıysa seninle babam arasında yaşandı. Eğer babam benimle görüşmek istemezse onun bileceği iş. Ama doğrusu ben onu merak ediyorum. Şevval kendinden emin bir şekilde gururla bakmıştı kızına: - Aferin yavrum. Eğer karşılaşabileceğin olumsuzluklar senin dengeni bozmayacaksa istediğini görmekte serbestsin... Hazal sevgiyle sarılmıştı annesine: - Ama en çok Dürüye Ablayı ve dedemi merak ediyorum. Şevval durgun bir şekilde mırıldanmıştı: - İnşallah sağlıkları iyidir. Çok yaşlandılar çünkü... Taksi, adresini verdikleri otelin önünde durduğu zaman hava hafiften kararmaya başlamıştı. İnip parasını ödediler. Otelin komileri hemen koşup valizleri aldılar. Resepsiyona doğru ilerledi Şevval: - Şevval Yazıcıoğlu. Rezervasyonumuz yapılmıştı. Resepsiyondaki genç gülümsedi: - Hoş geldiniz efendim. Odanız hazır. Komi sizi götürsün, buyurun anahtarınız. On altı, on yedi yaşlarındaki kominin ardından asansöre yürüdüler. Odaları boğaza karşı manzaralıydı. Komiye bahşişini verdikten sonra pencereye yürüdüler. Hazal memnun gülümsedi: - Muhteşem bir manzara... İstanbul dünyanın en güzel şehri bana kalırsa!.. > DEVAMI YARIN