Ahmet Bey, Başhekimin odasının önüne gelip kapıyı vurdu. Necati Bey saygıyla karşıladı bu tanınmış iş adamını. Tokalaştılar. Ahmet koltuklardan birine oturup meseleyi açtı. Görüşmek istediği bir hasta vardı. Adını bilmiyordu. Bir gün önce yatırılmıştı hastaneye. Necati bey dikkatle dinliyordu iş adamını. Başını salladı: - Dün sabah hastanemize bir tek kanserli hasta yatırıldı Ahmet Bey. Adı Elmas. Elmas Boyacı. Sanıyorum bahsettiğiniz hasta o olacak. Bir oğlu var. Hukuk Fakültesinde okuyor. Ahmet ayağa fırladı: - Evet, tamam bu şahıs. Kendisiyle görüşmek istiyorum doktor Bey. Ama daha önce bu hastanız hakkında bilgi istiyorum sizden. Başhekim gözlerini kıstı: - Fakir bir kadın. Benim çocukluk arkadaşım İrfan Beyin yanında çalışıyormuş. Onların tavassutuyla hastanemize yatırıldı. Çok fakir bir kadın. Kimsesi yok oğlundan başka. Durumu da ümitsiz. Vücut kemoterapiyi bile kabul etmiyor. Yapılacak bir şey yok. Günleri sayılı. Masraflarını hastanemiz karşılıyor. Onkoloji servisimizde yatıyor. Sizi götüreyim yanına. Ahmet başhekimin ardından yürüdü. İkinci kat koridorunda sağdan beşinci odanın önünde durdu Necati Bey: - Bu oda... Yalnız kendisini yormamanızı rica edeceğim. Ahmet başını sallayarak oda kapısını açtı. Bembeyaz yatakta küçücük gözüken başı örtülü, yüzü çizgilerle dolu kadına baktı. Gözleri kısılmıştı. Ağır adımlarla yaklaştı yatağa: - Elmas Hanım? Kadın gözlerini yavaşça açtı. Sesin geldiği tarafa baktı. Yüzünde ağır bir ifade vardı. Bir müddet gözlerini ayırmadı bu uzun boylu adamdan. Birkaç saniye sonra dudakları titremeye başlamıştı. Boğuk bir sesle fısıldadı: - Ahmet! Ahmet şaşırmıştı. Dikkatle inceliyordu kadını. Bir adım daha yaklaştı yatağa doğru. Kadının gözleri dolmuştu. Dudakları seğirmeye devam ediyordu. Elini kaldırdı güçlükle, fısıldayarak konuşmaya devam etti: - Ahmet, sen!.. Sen ne arıyorsun burada? Ahmet şaşırmıştı. Yüzü bembeyaz olmuş bir halde bakakalmıştı karşısında hasta yatan kadına. Boğuk bir şekilde döküldü dudaklarından kelimeler: - Elmas... Elmas sensin ha! - Benim Ahmet... Benim... Sen.... Sen nereden çıktın? Ahmet yığıldı sandalyenin üzerine adeta. Güçlükle nefes alıyordu. - Erol senin oğlun mu Elmas? - Benim oğlum Ahmet... Benim hayatımdaki tek varlık. Onun adı Ahmet Erol... Senin adını koydum ona... Ahmet ağlıyordu. Yanaklarından yüzüne dökülen yaşlara aldırmadan: - Ben Nazlı'nın babasıyım Elmas. Nazlı da benim kızım... Şaşırma sırası Elmas'a gelmişti. İnledi: - Kadere bak! Allah'ım, sen her şeye kadirsin Allah'ım!.. İkisi de bitkindi. Birbirlerinin yüzüne bakıyorlar, senelerin onlara armağan ettiği izleri inceliyorlardı. Elmas'ın yüzü çizgilerle doluydu. Ahmet boğazına düğümlenen yumruk yüzünden konuşamayacak haldeydi... > DEVAMI YARIN