Kasabanın hemen dışındaki korulukta güneş ağaçların arasından etkisini göstermek için korkunç bir çaba sarf etse de uzun ve yaşlı ağaçlar buna izin vermedikleri için kasabanın meydanına nazaran daha serin ve dayanılabilir bir hava vardı. Şevval yaşlı bir ağacın altında durup arkasını döndü. Tamer hemen yanı başındaydı. Genç kız hayatında ilk defa yabancı bir erkekle yalnız kaldığı için ürkek bir şekilde etrafına bakıyordu. Bu tür gizli buluşmaları komşu kızlarının maceralarından dinlemişti sadece. Tamer gülümsedi: - Korkuyor musun? Başını iki yana salladı Şevval: - Bilmiyorum, ne istiyorsun benden? - Sadece seni tanımak... İnan bana kötü bir niyetim yok. O kadar güzelsin ki... Şevval kaşlarını çattı: - Bana böyle şeyler söyleme... Güzel falan değilim ben... Tamer kısa bir kahkaha attı: - Nereden biliyorsun? Kimse sana söylemedi mi yoksa? Omuzlarını kaldırdı genç kız: - Ben kimseyle konuşmam ki... Genç adam gururlu bir sesle: - O zaman benim bir ayrıcalığım var demek ki, benimle konuşmayı kabul ettiğine göre... Şevval konuyu değiştirmek istedi: - Nerelisin sen? - İstanbulluyum... İstanbul'u bilir misin? Hayranlıkla baktı Şevval genç adamın yüzüne: - Ben... Hiç bilmem. Buradan başka yere hiç gitmedim. Çok büyükmüş İstanbul ha? - Tahmin edemeyeceğin kadar büyük. Bir gün seni götürürüm belki. Gelir misin benimle? Şevval fal taşı gibi açtı gözlerini. Bir süre dikkatle baktı genç adamın yüzüne: - Nasıl götüreceksin? Amcam bırakmaz ki! Hem ben kimseyi tanımıyorum İstanbul'da... Tamer bu saf Anadolu kızının samimiyetine hayran olmuştu: - Beni tanıyorsun artık! - Seninle olur mu? Nerede kalırım? Sen erkeksin, hiç doğru olmaz... - Arkadaş olamaz mıyız? Dudaklarını büktü Şevval: - Olmaz. Amcam keser beni. Şimdi seninle konuştuğumu duysa da keser... Tamer bir kahkaha daha attı: - O zaman biz de evlenir gideriz... Ona da bir şey diyemez ya!.. Şevval ürkek bir çığlık attı bu sözler üzerine. Korkuyla baktı karşısındaki yakışıklı gence: - Beni saf zannettin galiba? Bu da nereden çıktı? DEVAMI YARIN