Yalçın gözlerini kırpıştırdı: - Hepsini vermesen de olur ağabey, bir miktar yardım etsen, kalanı krediyle falan... Sözünü bitirmesine izin vermedi Yavuz. Ayağa kalkmıştı: - Bak oğlum, sen adam olmazsın. Ben sana şimdi yardım etsem, iki gün sonra yeniden başına bu belayı alacaksın. Seni tanıyorum ben. Senin karın iflah olmaz. Bunca varlığın içinde ben bile onun gibi yaşamıyorum. Sen yetişemezsin o kadına. Hem benim o kadar nakit param yok. Biliyorsun durumu. Benim varlığım karım tarafından. Bunun hesabını veremem Tülay'a. Anlayacağın benden sana hayır yok. Ama bir tek şey yapabilirim. Bankaya telefon ederim, rica ederim kredi için. Ama istediğin miktarın kredisini verseler bile, taksidini ödeyemezsin o kadar paranın. Ne yiyip ne içeceksin? Yoksa karın yaşantısından hemen vaz mı geçecek? Biraz gerçekçi ol!.. Yalçın da ayağa kalkmıştı. Umutları sönüvermişti bir anda. Ağabeyinin söyledikleri karşısında kendisini savunabilmek için vereceği hiçbir cevap yoktu. Umutsuz bir şekilde boyun büktü: - Haklısın ağabey... Yavuz gözlerini kırpıştırdı: - Yahu babama gitsene... Yalçın kaşlarını çattı. Ağabeyinin kendisiyle alay ettiğini düşündü: - Ne diyorsun sen ağabey, babamın bir emekli maaşı var... Yavuz bir kahkaha attı: - Akıllı ol oğlum, oturdukları ev nereden baksan su içinde yüz milyar eder. Emlak fiyatlarından haberin yok galiba. Satsın... Bizim hakkımızı da sen ödersin zaman içinde... Ben kabul ederim. Yadigar da kabul eder. Payidar'ı zaten boş ver... Biz evet dedik mi ona da evet demek düşer. Yalçın yeniden umutlanmıştı. Gözleri parlayarak bağırdı: - Aslansın sen ağabey! Ben neden düşünemedim bunu? Sağ ol!..Hemen babama gidiyorum şimdi... Yavuz'un bir şey söylemesine fırsat bırakmadan fırladı odadan. Yavuz alaycı bir gülümseme ile yerine oturdu. Aslında Yalçın'ın istediği paranın neredeyse beş altı katı parası vardı, ama evlendikten sonra tuhaf bir cimrilik yerleşmişti üzerine. Parayı kazandıkça hırsı artmış, hayatta en değer verdiği şey olup çıkmıştı. Her şeye ticari kafayla bakmaya başlamıştı. En yakınlarıyla bile olan ilişkilerinde yapacağı en ufak bir yardımın muhasebesini yapıyor, kendi çıkarına bir şey gördüğü zaman atılıyordu. Zaten Tülay'a bu kadar taviz vermesinin nedeni de karısının inanılmaz servetiydi. Onunla ters düşecek olursa hem işinden, hem de servetinden olacağını biliyordu. Yeni bir araba ısmarlamıştı. Arabanın fiyatı Yalçın'ın istediği paradan fazlaydı. Özel olarak getiriliyordu arabası. Son derece lüks ve ful aksesuarla donatılmış arabaya nakit ödemişti bedelini. Baharda da karısıyla birlikte Güney Amerika'ya tatile gidecekti. Yerine geçip oturdu. Eğer Şevket Bey evi satmayı kabul ederse kendi hakkı olan parayı Yalçın'ın borç hanesine yazacaktı. Mirastan alacağı payı kimseye hibe etmeye niyeti yoktu. Telefonuna uzandı ve sekreterini aradı: - Kızım akşam için golf kulübünde iki kişilik bir rezervasyon yaptır, sonra da Tülay Hanımı bağla bana. Karısını bu akşam şatafatlı bir yemeğe götürmeye karar vermişti. Biraz olsun ferahlamasını istiyordu... > DEVAMI YARIN