"Beni çocuk yerine koymaktan vazgeç!"

A -
A +

Misafirler gittikten sonra Belkıs Hanım ve kızı hemen odalarına çekildiler. Nazım ve Fazıl Bey salonda kalmışlardı. Oğlunun bir şeyler söyleyeceğini anlayan Ahmet Fazıl Bey dayanamadı: - Konuş bakalım, ne söyleyeceksen söyle!.. Nazım yutkundu: - Baba, istesen de istemesen de Belkıs benim karım. Bu gerçeği kabul etsen iyi olacak. Her fırsatta onu rencide edecek şeyler yapıyorsun. Fazıl Bey kaşlarını kaldırdı: - Ne yani bana hesap mı soruyorsun? Beni yönetmeye mi kalkıyorsun? Nazım dişlerini sıktı. Her zaman Fazıl Beyin otoritesinden ürkmüştü. Ama artık olaylar çizmeyi aşıyordu: - Baba ben elli yaşına geliyorum neredeyse. Beni çocuk yerine koymaktan vazgeç. Bana yaptığın muamele hiç hoş değil. Alıp veremediğin nedir bilmiyorum... Gözlerini kıstı yaşlı adam. Dikkatle baktı oğlunun yüzüne: - Seninle bir alıp veremediğim yok. Memnun değilsen gidersin, daha önce de söyledim sana bunu... Nazım'ın sesi ağlamaklı çıkmaya başlamıştı: - Neden böyle davranıyorsun anlamıyorum! Hayatım boyunca yaptığım hiçbir şeyi onaylamadın. Yıllar önce sevdiğim, çok sevdiğim insandan ayırdınız beni. Sizin o karşı çıkmanız olmasaydı Nalân'ın sonu böyle mi olurdu? Sizin yüzünüzden öldü o. Hayatım allak bullak oldu. Şimdi ise aynı şeyleri tekrar ediyorsun. Ahmet Fazıl Bey kaşlarını çattı ve sesini yükseltti: - Hatalarının sorumlularını başka yerde arama. Dönüp kendine bak! Neyi kabul etmemi istiyorsun? Bu kadını mı? Hayır, bin kere hayır. Bu kadın seninle sadece paran için evlendi. Senin itibarın, servetin için. Ama senin gözlerin kör, kulakların sağır. Bir baba olarak ben seni ikaz etmek zorundayım. Nazım başını kaldırdı. Gözleri dolu dolu olmuştu: - Bırak hatalarımın bedellerini ben kendim yaşayayım. Dersimi kendim alayım. Şu yaşımda artık müdahale etme bana... Ahmet Fazıl Bey dik dik baktı oğluna: - Bu bedelleri sen yaşamıyorsun ama, başkalarına yaşatıyorsun... Nazım bu sefer sesini yükselten taraf olmuştu: - Kime ne yapmışım, söyler misin kime ne zararım olmuş kendimden başka? Ahmet Fazıl Bey bir müddet konuşmadan baktı oğlunun yüzüne. Donra dişlerinin arasından fısıldadı: - Senin yüzünden bir insanın hayatı değişti Nazım. Kim bilir nerede, ne şartlarda... O bebeğin ne suçu vardı? Bunca serveti bu kafasız kadınla kızı mı sahiplenmeliydi yoksa senin öz be öz çocuğun mu? Nazım boğuk bir ses çıkarttı boğazından. Hıçkırıkla karışık bir feryattı bu âdeta: - Bunun suçunu tek başıma bana yıkamazsın. O çocuğun uzaklaştırılmasında kim rol oynadı baba! Kim gönderdi onu bir kere bile yüzüne bakmadan? Karşılıklı suçlamalar başlamıştı. Her ikisi de vicdanlarının bir yerini kurt gibi kemiren acının sorumluluğunu birbirlerinin üzerine yıkmak için âdeta yarışıyorlardı... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.