"Beni rahat bırak anne!"

A -
A +

Onur, Piraye'nin getirdiği neskafeyi bitirdikten sonra üzerine iki tane daha içmişti. Aç karnına içtiği kahveler etkisini göstermiş, midesi sızlamaya, yanmaya başlamıştı. Fikret'in telefonunu bekliyordu. Saat dokuza geliyordu. Bu saate kadar mutlaksa bir şeyler öğrenmiş olmalıydı. Saat dokuzu on iki geçe çaldı cep telefonu. Arayan Fikret'ti. Çılgın gibi açtı Onur: - Abi, ne oldu? İyi mi Aylin? Fikret tok bir sesle cevap verdi: - Merak etme gayet sağlıklı. Ulaşamamanın nedeni ise, kendisi açmıyor telefonlarını. Seninle konuşmak istemiyormuş. Her şeyi öğrenmiş Onur. Babasının cebinde senin kartını bulmuş. Babayı sorgulamış, o da senin gelişini, konuştuklarını anlatmış. Kız haklı... Sana bin kere söyledim... Onur ağlamaklıydı: - Ağabey anlatsaydın, neler düşündüğümü söyleseydin. Bir kerecik olsun konuşmayacak mı benimle?.. Fikret onun sözünü kesti: - Bence bir süre rahat bırak Onur. Biraz akışına bırak. Şu anda doğruyu anlayamaz. İnsan psikolojisi bu. Bir sarsıntı geçiriyor. Biraz anlayışla davran. Onur ağlamaklıydı: - Ben söylemedim onun varlığını kimseye. Onu bulduğumu söylemedim. Fikret biraz daha yükseltti sesini. Çünkü telefon cızırtılıydı: - Söyleyip söylememen önemli değil artık Onur. O zaten gelip Ahmet Fazıl Beyi görecekmiş. Onur kalakalmıştı olduğu yerde. Fikret'in sesi duyuldu: - Onur? Orada mısın? Neden sonra cevap verdi: - Buradayım abi. Çok teşekkür ederim. Seni de yordum... Telefonu kapatır kapatmaz kendini yatağına attı ve ağlamaya başladı. Yüreği acıyordu. Büyük bir haksızlığa uğradığını düşünüyor, çok sevdiği insan tarafından suçlanmanın ıstırabını çekiyordu. İşini falan düşünmüyordu artık. Yarın ilk uçakla İzmir'e gidecekti. Eğer isterse Fazıl Bey işten atabilirdi kendisini. Umurunda bile değildi. Oda kapısının açıldığını fark etmemişti. Meliha Hanımın kafası uzandı içeriye: - Nasıl benim aslan oğlum? Onur irkildi. Annesini görünce kaşlarını çattı ve bağırdı: - Beni rahat bırakmanı söyledim anne... Meliha Hanım sesini tizleştirdi: - Aaa, saygısızlık etme... Onur asabi bir şekilde fırladı yerinden ve annesinin önünden hızla geçip sokak kapısına doğru yürüdü. Portmantoda asılı olan paltosunu kaptığı gibi kapıyı çarparak çıktı dışarıya. Yaşlı kadın olduğu yerde kalakalmıştı. İsmet Bey ise dişlerinin arasından anlaşılmaz bir şeyler mırıldanarak karısına yüklendi: - Çeneni tutamadın değil mi? Rahat bırak dedik sana şu çocuğu... Genç avukat kendini dışarıya atar atmaz derin bir soluk aldı. Boğulacak gibi olmuştu bir anda... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.