Delikanlı merakla sordu genç kıza: - Nerede? - Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi beşinci sınıftayım. Genç adamın şaşkınlığı takdirle karışmıştı. Bir sandalye çekti: - Beni çok şaşırttınız küçük hanım. Gerçekten beklemiyordum. Yasemin'in yüzünde bir gölgelenme oldu. Kaşlarını çatarak baktı delikanlıya: - Neden? Küçük bir balıkçı köyünde yaşıyor olmam, küçük bir balıkçı lokantasının sahibinin kızı olmam okumama engel mi? Genç adam dudaklarını ısırdı. Gözlerinde hayranlık ve yanlış anlaşılmanın verdiği telaş vardı... Delikanlı hatasını düzeltmek istermiş gibi atıldı: - Yanlış anlamayın ne olur. İnanın takdirle söylenmiş sözlerdi. Hem Tıp gibi zor bir okul, hem de burada çalışmak... Zor olsa gerek. Yasemin onun telaşını gülümseyerek izledi. Başını iki yana salladı: - Hayır, zor değil. Ben alıştım. Burada çalışmayı da okulumu da seviyorum. Zorluğu sadece ulaşım. Gidip gelmek zor oluyor ama o da güzel bir şeyin bedeli diye düşünüyorum. Alıştım hem beş senedir. Genç adam hayran bir şekilde dinliyordu genç kızı. Yavaşça sordu: - Adınızı öğrenebilecek miyim? - Tabii ki... Yasemin. Adım Yasemin. - Memnun oldum. Benim adım da Sinan. Bu akşam mutlaka sizin elinizde pişen balıklarınızdan yemeye geleceğim. Ve ayrıca sizin gibi mükemmel bir kız yetiştiren babanızla tanışacağım. Genç kız utangaç bir şekilde tebessüm etti: - Teşekkür ederim. - Çayların ücretini ödemek istiyorum şimdi. Borcumuz ne kadar? Yasemin başını iki yana salladı: - Biz çay servisi yapmıyoruz. Ben size ikram ettim onları. Borcunuz yok. Delikanlı teşekkür etti. Biraz sonra arkadaşlarıyla birlikte kalktılar. Lokantadan uzaklaşırken Sinan dönüp durmadan arkasına bakıyordu. Yasemin ise bu gence kanının kaynadığını, ondan hoşlandığını düşünüyordu. İnsanlara çok fazla güvenen biri değildi. Onları tanımadan, haklarında kesin yargılara varmadan mesafesini devamlı koruyan bir yapısı vardı. Bu yüzden çok fazla olmayan arkadaşları gerçek arkadaşlarıydı. Şeref de aynı düşüncedeydi zaten. Kızına sürekli nasihat eder ve "az olsun, öz olsun kızım" derdi. Gençleri uzaklaşana kadar yan gözle izledi Yasemin. Bir süre Sinan'ı düşündü. Onun sesinin tonundaki sıcaklık, bakışlarındaki masumluk ve samimiyet ilgisini çekmişti. Bardakları topladıktan sonra Mustafa'ya döndü: - Annen evde değil mi? Gidip bakayım şu romatizmalarına. - Evde Yasemin abla, seni bekliyor zaten. Genç kız ellerini yıkayıp kendine çeki düzen verdikten sonra lokantadan çıktı. Güneş bugün bunaltacağının işaretlerini vermeye çoktan başlamıştı bile. Yolda karşılaştığı bir köpek yavrusunu alıp kucağında sevdi. Yoldan geçen birkaç köylüyle konuştu. Karaburun küçük bir yerdi ve hemen herkes birbirini tanıyordu. Mustafa'ların bahçe içindeki taş evine geldiği zaman kapıyı itti. Bahçenin bir kenarında sebze ekiliydi. Domatesler nar gibi kızarmış sallanıyordu dalında. Bu hayatı çok seviyordu ve mutluydu bu küçük kasabada. > DEVAMI YARIN