"Benim şartlarım bunlar Halil bey"

A -
A +

Hülya hanım öfkeli olduğu kadar alaycı bir şekilde güldü: - Niçin? Siz mi çalışacaksınız da size vereceğim, işi yapan Safiye ise, parasını da o alır. Gerekirse paylaşımınızı kendi aranızda yaparsınız. Bir soluk aldı. Sonra ayağa kalkarak kapıya doğru yürüdü: - Benim şartlarım bunlar Halil bey, kabul ediyorsanız eşiniz işine başlasın. Etmiyorsanız, sizin bileceğiniz iş. Halil donup kalmıştı. Safiye ise tedirgin bir şekilde bir kocasına, bir de Hülya hanıma bakıyor, kocasının huyunu bildiği için bir tatsızlık çıkmasından korkuyor, utanıyordu. Halil bu sert tepki karşısında gevşemişti. Ayağa kalktı. Sevimli olmaya çalışarak: - Tamam bacım, bir şey demedim ben. Nasıl istersen öyle olsun. Hülya hanım tavizsiz bir ses tonuyla: - O zaman müsaade edin artık, biz de işimize bakalım. Halil üstü kapalı bir şekilde kendisine "haydi git artık" dendiğini anlamıştı. Kapıya doğru yürürken karısına: - Adam gibi çalış, Hülya hanımı kızdırma, akşam da vaktinle gel. Nasıl geleceğini biliyorsun. Safiye başını salladı: - Biliyorum, öğrendim nereden bineceğimi. Halil tedirgin bir gülümsemeyle baktı Hülya hanıma ve sonra da çıkıp gitti. Hülya hanım Safiye'ye döndü: - Kızım, bu adam senden çok büyük, nasıl kabul ettin evlenmeyi? Genç kadın üzgün bir tavırla: - Bana kimse sormadı abla. Ağabeyim benden habersiz söz vermiş, çok para almış Halil'den başlık olarak. Anamı babamı traktör kazasında yitirdim ben. Ağam baktı. Ama karısı beni hiç sevmedi, istemedi. Başlarından attılar işte. Halil böyle şeyler yapar ama aslında iyi adamdır. Ama bu İstanbul'a geldikten sonra çok öfkeli oldu. Çok hiddetli oldu, böyle değildi. Hülya cevap vermedi, bakışları acıma doluydu. Safiye'nin ne şartlarda bu hayata girdiğini anlayabiliyordu... *** Halil ağır adımlarla yürüdü. Bir sigara yakmak istedi ama paketinde hiç kalmamştı. Cebinde çok az parası vardı. Dişlerinin arasından öfkeli bir şekilde söylendi. Bütün gün sokaklarda dolaşıyordu. Eskisi gibi iş de aramıyordu artık. Gece düşünmüş, Safiye'nin kazandığı parayla geçinebileceklerini hesaplamıştı. Bu şartlar altında gönlünün çektiği, istediği gibi bir iş bulabilme zamanı fazlalaşmıştı. Ama onun uzun zamandan beri kafasını kurcalayan şey Almanya'ya gidebilmekti. Kahvede iken iki kişinin konuşmasına kulak misafiri olmuş, oradaki hayatın nasıl imrenilecek bir hayat olduğunu, nasıl çok para kazanıldığını bir kez daha hem de birinci ağızdan duymuştu. Bir yolunu bulmak için kafa patlatır olmuştu. Ama nereden ve nasıl başlayacağını bilemiyordu. Oturdukları semte gelince cebindeki birkaç kuruşu da sigaraya yatırdı. Kahveye girdi. Artık kahve sahibi ile arkadaş olmuştu. Ne de olsa müdavimi olmuştu kahvenin. İçeri girince çay ocağına doğru seslendi: - Merhaba Ekrem! - Ooo, Halil kardeş, hayırdır, erkenden damladın bugün? - Ne yaparsın, iş yok güç yok. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.