Cüneyt, Ersin'le birlikte Foça'da dolaşmış, sonra Saadet'e uğrayarak biraz oturmuş, ardından eve gitmek üzere kalkmışlardı. Eve yaklaşırlarken iki arkadaş evlilik konusunu konuşuyorlardı. Cüneyt havalarda uçuyordu âdeta. Planlarını anlatıyordu arkadaşına: - Nikâhtan önce bir ev bulmam lazım Ersin. Paraya ihtiyacım olacak. Ama halledebilirim sanıyorum. Öyle şatafatlı bir ev olması gerekmez. Başımızı sokacak bir yer olsun yeter. Bir de iş bulmam lazım. Biliyor musun dün gece ne düşündüm. Ne iş olsa yaparım. İnşaatlarda bile çalışırım. Ersin bir kahkaha attı: - Yok artık abartma, bir şeyler yaparız herhalde. Babamın muhiti burada geniştir. Kusura bakma tahsilinle özdeşleşen bir iş bulamayız sana ama yine de inşaat işçiliğinden biraz daha iyi bir şeyler ayarlanabilir. Benim sıkıntım bunlar değil Cüneyt, benim sıkıntım baban... O bütün bunlara hiç de olumlu bakmayacak. Cüneyt elini kaldırdı: - Bırak babamı, babam hayatında ilk defa kendisinin planlamadığı bir işle karşı karşıya olduğu için şoklarda. Ama alışacak... Eve gelmişlerdi. Bahçe kapısını açarak girdiler. Verandada bir hareketlilik vardı. Ersin fısıldadı: - Misafir var yahu, keşke gelmeseydik, annemin arkadaşlarından biridir... Cüneyt gözlerini kısarak baktı. Hasır koltukta oturan bayanı tanıyor gibiydi. Biraz daha yaklaşınca ablasını gördü. Şaşkınlıkla bağırdı: - Abla! Betül Ablam... Ersin, ablam gelmiş. Uzun bacaklarıyla bir iki adımda vardı verandaya. Betül gülümsüyordu. Cüneyt hasretle sarıldı ablasına: - Abla bu ne büyük sürpriz böyle, ne zaman geldin? Neden haber vermedin? - Gel bakalım yaramaz çocuk, senin yüzünden dünyanın öteki ucundan kalkıp geldim. Otur bakalım şuraya... Konuşacaklarımız var seninle... Ersin de gelip tokalaşmıştı Betül Hanımla. Cüneyt ablasının yanına oturdu. Diğerleri de karşılarındaydılar. - Ne zaman geldin abla? - Bugün geldim İzmir'e, otele eşyalarımı bırakıp hemen buraya geldim. Amerika'dan da dün geldim. Ellerini tuttu Cüneyt ablasının: - Çok sevindim, inan ki çok sevindim. O kadar ihtiyacım vardı ki sana... Betül Hanım, Nazan Hanımın yaptığı kahveden son yudumunu aldı ve gülümseyerek fincanı uzattı: - Çok teşekkür ederim, ellerinize sağlık. Çok güzel olmuş. Özlemişim Türk kahvesini. Cüneyt gözlerinin içine baktı ablasının: - Kalacaksın değil mi? Biliyorsun herhalde, evleniyorum ben. Düğünüme kalmanı çok isterim. Betül şaşkınlıkla dikti gözlerini kardeşinin yüzüne: - Cüneyt, oyun mu oynuyorsun? Bu ne acele, ne yapmaya çalışıyorsun sen? Çocuk oyunu mu bu oğlum? Cüneyt kalakalmıştı: - Abla, ben kararımı verdim. Saadet'i görsen sen de seversin... Betül tek kaşını kaldırdı ve dik dik baktı kardeşine. Bu tavır onun düşüncelerini açıkça belli ediyordu... > DEVAMI YARIN