İki genç kahveden çıkar çıkmaz bir taksiye bindiler. Sahil boyunca ilerledikten sonra Hakan şoföre döndü: - Sağda bir yerde bırak bizi aslanım. Arabadan inip derin bir nefes aldı. Yüzünü denize doğru dönmüştü. Yüzünde beliren gülümseme ile dudak büktü: - Hava muhteşem. Şuralarda bir çay bahçesi vardır. Tam bu sırada arkalarındaki köşkten çıkan son model cip dikkatini çekti. Hayranlıkla bağırdı: - Vay anam! Arabaya bak! Yuh! Böyle de olmaz ki! Şu güzelliğe bak, kız gibi aynı... Beyaz cip gerçekten bütün aksesuarlarıyla oldukça göz kamaştırıcıydı. Hakan gözleri kıskançlıkla parlayarak mırıldandı: - Bu benim olmalı... Bu mücevher benim olmalı. Ben hiç görmedim böyle bir şey! Gerçekten de cip ısmarlama getirtilmişti. Ferit Kozdağlı o arabayı kızı Nalân'a okulunu bitirme hediyesi olarak sipariş etmişti. Hakan saatine baktı: - Bu araba bu köşkün. Buraya demir atar bu kul! Bu arabaya bir kere binmesem ölürüm ben. Oturup geri dönmesini bekleyeceğim. Yanındaki gence döndü: - Akif, sen dolaş etrafı bakalım, kimin nesiymiş bu köşkte oturanlar, hele bir öğren. Uzun boylu toplu genç başını eğerek uzaklaştı. Hakan bir sigara yakıp beklemeye başladı. İsteklerini her zaman zor kullanarak gerçekleştirdiği için beğendiği bir arabayı elde etmek için başvuracağı yol da farklı olmayacaktı. Onun için kural, kanun yoktu. Hayatın kanunlarını kendisi koyuyordu. Ya da öyle olduğunu zannediyordu. İstediği bir şeyi alabilir, beğendiği bir insana sahip olabilirdi. İnsanlar onun gözünde eşya gibiydi. Bu hayat tarzının bedelini elbette ki ödüyordu zaman zaman. Ama ne hapishane, ne polis onu yıldırmıyordu. Mutlaka bir yolunu bulup kurtuluyordu. Polis onu korkutmuyordu... Yaklaşık dört saate yakın köşkün önünde bekledi Hakan. Bu arada Akif köşk hakkında bilgi toplamıştı. İstanbul'un sayılı zenginlerinden Ferit Kozdağlı'nın köşküydü burası. Karısı ve bir de kızı vardı. Hakan bu bilgileri de aldıktan sonra Akif'in gitmesine izin vermişti. Hava neredeyse kararmak üzereyken beyaz cip süzülerek aynı bir kuğu gibi geldi. Direksiyondaki genç kız Ferit Beyin kızı olmalıydı. Birkaç saniye dikkatle baktı Hakan genç kıza. Gözleri bilmediği bir nedenle, gayri ihtiyari dalıp gitmişti. Sonra toparlandı. Bu sırada köşkün kapısı açıldı ve beyaz cip süzülerek taşlı yola girdi. Hakan dudaklarını ıslattı diliyle: - Evet, bu hanımın neyle meşgul olduğunu öğrenmek lazım. En az 100 bin dolarlık bu cip!.. DEVAMI YARIN