Binanın soğukluğu karşısında ürperdi!

A -
A +

Murat o geceyi yine İzmir Otogarı'nda geçirdi. Sabaha kadar açık olan kahvelerden birinde, sandalye üzerinde sabahladı. Foça'ya en erken araba sabah altıdaydı. Sabahın ilk ışıklarıyla gece yarısı nispeten de olsa tenhalaşan otogar yeniden hareketlenmeye başlamıştı. Gece boyunca içtiği üç çayın parasını ödeyen Murat yavaşça kalktı. Saat beş buçuktu. Foça otobüslerinin bulunduğu perona yürüyüp daha önceden aldığı bileti muavine göstererek arabaya bindi. Hâlâ ne bir heyecan, ne başka bir şey, hiçbir duygusu yoktu. Sanki sinirleri alınmış gibi otomatik şekilde hareket ediyordu... Araba saat tam altıda hareket etti. Bu bölge konusunda hiç bilgisi olmadığı için yolculuğun ne kadar süreceği hakkında da bir fikri yoktu. Çok da ilgilenmiyordu süreyle. Nasıl olsa hayatında tek ve en fazla sahip olduğu şeyi zamanıydı. Otobüs yeni hareketlenmeye başlamış şehrin içinden geçerek Menemen'e doğru yol almaya başlayınca etrafıyla ilgilendi Murat. Yemyeşil tarlalar arasından süzülen araba Foça sapağından sola döndü. Yol boyunca dizilmiş kır kahvelerinin arasından geçerek ilerliyorlardı. Bağarası'nı geçtikten sonra gördüğü tabeladan neredeyse on dakikalık bir yolun kaldığını öğrenince içinde hafif bir kıpırdanma hissetti. Duygusunu isimlendiremiyordu. Heyecan mı, tedirginlik mi olduğunu anlayamadan Foça'ya girdiler. Bu küçük balıkçı köyü bütün sevimliliği ile güne yeni başlamanın rahatlığını ve tazeliğini yaşıyor gibiydi... Otobüsten inince etrafına bakındı. Çevresindeki bütün insanlar kendi meşgalelerinin içinde koşuşturma içindeydiler. Sağ tarafa doğru yürüdü. Sahile çıktı. Balıkçılar verimli geçen bir avlanma gecesinin ardından teknelerini kıyıya çekmişlerdi. Foça'nın yerlileri tarafından her tekne âdeta ablukaya alınmış gibi çevrelenmişti. Taze balık satışı yapılıyordu. Sahildeki kahvelerden birine oturdu, bir çay söyledi. Serin bir hava vardı ve üşüdüğünü hissediyordu. Yanına gelen garsona teşekkür ettikten sonra biraz da çekinerek sordu: - Foça Cezaevine nasıl gidebilirim arkadaş? Genç garson gözlerini kısarak baktı onun yüzüne. Sonra dudak büktü: - Otobüslerin geldiği yere gidin, oradan arabalar kalkar. - Sağ ol arkadaşım... Çayını içtikten sonra parasını çay tabağının kenarına bırakıp geldiği istikamete doğru yürüdü. Gerçekten de Yarıaçık Tarım Cezaevine minibüsler kalkıyordu. Sessizce bindi ve en arka sıraya oturdu. Çok geçmeden parke taşlı yolda sarsılarak ilerlemeye başlamışlardı. Çok geçmeden sahil tarafında büyük sarı renkli bir taş binanın varlığını gördü Murat. Minibüs binayı çevreleyen geniş bahçenin demir kapısının karşısında durdu. Şoför arkasını döndü: - Burası ağabey... Murat şoförün parasını verip indi. Kocaman duvarlara baktı. Kapıya doğru yürüdü. Oradaki güvenlik görevlisine yaklaştı: - Asker arkadaşım, babam burada... Ben İstanbul'dan geldim. Nasıl görebileceğim kendisini? Asker yukarıdan aşağıya süzdü genç adamı. Sonra kapıyı açtı: - Karşıda idare binası var. Oradan bilgi alabilirsin. Murat hızlı adımlarla yürüdü askerin işaret ettiği binaya. Şimdi yüreği tarif edilmez bir şekilde hızlı atmaya başlamıştı. İçeriye girdiği zaman binanın soğukluğu karşısında ürperdiğini hissetti... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.