Neriman Hemen odanın ortasına sofrayı getirdi. Bir bakır kabın içinde yoğurt ve bez torbanın içindeki ekmeği de koydu sofraya. Ekmeklerini kendileri yapıyorlardı. Bahçedeki taş fırında iki günde bir pişirirdi Halime evin ekmeklerini. Mehmet Ali bağdaş kurup oturdu. Yan gözle kızını süzüyordu. Neriman hiç kafasını kaldırmadan hazırladı sofrayı. Sarma tenceresini getiren Halime de oturdu kocasının yanına. Mehmet Ali tabağını uzattı: - Koy bakalım kız! Servisi bitiren Neriman da sofranın bir kenarına ilişti. Hâlâ uykusu vardı. Mehmet Ali kocaman bir ekmek parçasını ağzına soktuktan sonra çatalına batırdığı dört beş sarmayı bir arada ağzına attı, ardından da bir kaşık yoğurt aldı. Daha lokmasını yutmadan konuşmaya başladı: - Bu kızın çeyizini falan bitir bir an önce, kısmeti çıktı bugün... Neriman kanının çekildiğini hissetti. Islak vücuduna sert bir rüzgâr yemiş gibi titredi. Yardım isteyen gözlerle baktı annesine. Halime heyecanla kaldırdı başını kocasına döndü: - Kısmet mi çıktı? Kimmiş, neyin nesiymiş? Tanıyor muyum? Mehmet Ali ağzındaki lokmayı bitirip kayıtsızca cevap verdi: - Tanısan ne olacak, tanımasan ne olacak! Halime cevap vermedi. Eğer kocasının üstüne giderse kabağın kendi başında patlayacağını biliyordu. Neriman hiçbir şey söylemeden yemeğini yemeye çalışıyordu. Lokmalar boğazına takılıyor, soluk alamıyordu âdeta. Mehmet Ali yemeğini bitirdikten sonra arkasına yaslanıp cebinden sigarasını çıkarttı. - Kalk kız bir kahve yap bakalım! Neriman ok gibi fırladı yerinden. Mutfağa giderken kirli tabakları da yüklendi. O odadan çıkar çıkmaz Mehmet Ali karısına döndü: - Eşraftan birileri. Çanakkale'den. Oğlan askerden yeni gelmiş. Sanıyorum şehirli kız istemiyorlar. Kazım'la haber göndermişler. Ben de buyursunlar dedim. Zengin bir aile. Rahat eder. Halime kafasını salladı: - İyi ya, buyursunlar. Yaşı geldi artık. Neriman ise mutfak kapısına dayanmış anne ve babasının neler konuştuklarını duymaya çalışıyordu. Korkuyordu genç kız. Kendisini evliliğe hazır hissetmiyordu. Etrafındaki evli çiftleri görüyor, onların mutsuzluklarına birebir şahit oluyordu. Ama itiraz hakkının olmadığını da biliyordu. Dünyası kararmıştı sanki. Kahveyi fincanlara doldurup tepsiye yerleştirdi. Bir bardak su koydu fincanların yanına. Nefesini tutup odaya girdi. Mehmet Ali yukarıdan aşağıya süzdü kızını: - Aferin, bak artık gelin olacaksın, eksiklerin neyse öğren, yüzümüzü kara çıkartma gittiğin yerde. Genç kız cevap vermedi. Bir köşeye çekildi. Halime kahvesinden bir yudum aldıktan sonra sordu: - Ne zaman gelirler? - Cevap bekliyor Kazım. Buyursunlar diyeceğim. Ne zaman isterlerse. Halime sevinçli bir telaşla kızına döndü: - Dip köşe bir temizlik yapalım... > DEVAMI YARIN