Ahmet ve Hülya çok mutlu bir evlilik sürüyorlardı. Halit Bey damadını holdingde yönetim kuruluna seçtirmiş ve söz sahibi ve sorumlu bir konuma getirmişti. Geçen beş sene zarfında Ahmet üniversiteyi dışarıdan bitirmiş, işletme konusunda adeta uzman olmuştu. Holdingin yönetim kurulunda ikinci başkandı artık. Halit Beyin gayesi birkaç sene sonra tamamen işten elini eteğini çekip her şeyi damadına devretmekti. Hülya ise okulunu çoktan bitirmiş, psikoloji tahsilini tamamlamıştı. Psikolojik danışman olarak bir özel okulda görev yapıyordu. Onun çalışması sadece kendisini tatmin amacı ileydi. Ne paraya ihtiyaçları vardı ne de başka bir şeye. Ahmet'in maaşı çok yüksekti ve standartların üzerinde bir hayat sürüyorlardı. İkisinin de altında arabası, fevkalade geniş ve lüks bir evleri vardı. Ahmet mutluydu. Karsını seviyordu ve hayat görüşü yavaş yavaş değişmeye başlamıştı. İnsanları şimdi sadece ruhları ile değil aldıkları eğitim, yaşadıkları yer, görgü ve görenekleriyle de değerlendirmeye başlamıştı. Saçları hafifçe kırlaşmıştı Ahmet'in. Hâlâ zayıftı. Uzun burnu ve çıkık elmacık kemikleri yeni taktığı gözlükleriyle birbirini tamamlamış ve oldukça yakışıklı görünmeye başlamıştı. Şu günlerde ise daha farklı bir mutluluk yaşıyordu Hülya-Ahmet Tunçbilek çifti. Bir bebekleri olacaktı. Dokuz aylık hamileydi Hülya. Ahmet işe gittiği zaman bile aklı evde kalıyor, yaklaşık bir aydır izinli olan karısını hiç aramazsa günde beş kere arıyordu. Saadet Hanım ise kızının evini yol yapmıştı. Her gün gelip kızının yanında duruyor, onun ihtiyaçları için yanında olmak istiyordu. Bundan en çok memnun olan ise tabii ki Ahmet'ti. Böylece aklı evde kalmıyor, karısının emin ellerde olduğunu düşünerek bir sıkıntı yaşamıyordu. Boş zamanlarında ise en büyük hobisi balık tutmaktı. Küçük bir tekne almıştı iki sene önce. Yaz tatillerinde karısıyla birlikte teknesine biniyor, açık denizde balık tutuyordu. Rahat, huzurlu ve mutlu bir hayatı vardı artık. O gün de sabah karısını sevgiyle öpmüş ve işe gelmişti. Kayınvalidesinin gelip gelmediğini öğrenmek için sekreterinden evi aramasını istedi. Biraz sonra Saadet Hanım telefondaydı: - Günaydın anneciğim, nasılsınız? - İyiyim oğlum, sen nasılsın? Yarım saat oldu ben geleli. Hülya hâlâ yatıyor. Ahmet endişelenmişti: - Neden anne, yoksa iyi değil mi? Sabah bir şeyi yoktu. Saadet Hanım onun bu samimi telaşına gülerek karşılık verdi: - Yok yavrum, keyif yapıyor, biraz ağır hissediyor artık kendini. Zaman yaklaştı artık. - Çok şükür anneciğim, ben de fevkalade bir şey var sandım. Saadet Hanım sevgiyle cevap verdi: - Merak etme oğlum... Haydi sana iyi çalışmalar... Ahmet telefonu kapatıp huzur içinde işine koyuldu. Bugün üç tane toplantısı vardı. Gelecek yıl yönetim kurulu başkanlığını devralacaktı. Bu Halit Beyin kararıydı ve Ahmet'i güç bela da olsa ikna etmeyi başarmıştı. Bir saat kadar geçmişti. Telefon çalmaya başladı. Sekreter kız evden aradıklarını söyledi Ahmet'e. Ahizeyi kaldırdı, telaşlı bir ses duyuldu. Kayınvalidesiydi arayan: - Ahmet, Hülya doğuma gidiyor oğlum. Aniden sancılandı... > DEVAMI YARIN