Bir oğlu olmuştu Safiyeciğin!.. -15-

A -
A +

Çocuk yüreğini bir sevinç kaplamıştı Safiye'nin. Gayri ihtiyari ellerini çırptı. - Kocaman da bir köprü varmış değil mi? Oradan da geçelim... Halil yüzünde tebessümle başını salladı: - Geçeriz tabii.. Ne istersen yaparız. Küçük kız rahatlamış hissetti kendini. Fena bir adama benzemiyordu bu Halil. Belki de Şerife teyze doğru söylemişti. Daha iyi olmuştu böylesi. Orada öyle itilip kakılmaktansa evini, yerini bilmesi daha hayırlıydı... *** Safiye süpürgesini kapının arkasına dayadı. Belini tutarak doğruldu. Ocakta yemek vardı. Mis gibi bir patlıcan kokusu sarmıştı evin içini. Hemen tencerenin kapağını kaldırıp tahta kaşıkla bir kere karıştırdı yemeği. Sonra tezgahın üzerinde duran biberonu alıp odaya gitti. Bir oğlu olmuştu üç ay önce. Neredeyse bir buçuk sene oluyordu evleneli. Hiçbir şikayeti yoktu. Halil çok iyi davranıyordu kendisine. Bir kere ağabeyi ile yengesi gelmişlerdi misafirliğe. Ama Halil çok fazla sevmiyordu Hasan'ı. Onlar geldiği zaman suratı asılmış, hiç konuşmamıştı. Hasan'ın sorduğu sorulara yüzeysel ve kısa cevaplar vermişti hep. Bu dikkatini çekmişti Safiye'nin. Misafirleri gittikten sonra sormuştu biraz da çekinerek: - Hasan ağam bir şey mi yaptı Halil? - Yooo.... Bir şey yapmadı. Ama içim almıyor... Bir daha gelmesinler. Şaşırmıştı Safiye. Üstüne gitmedi kocasının. Aslında kendisi de yapılanları unutmuş değildi ama kinci bir yapısı olmadığı için yüreğinin derinliklerinde bir yere gömüp bırakmıştı kötü anıları... Şimdi bütün varlığı oğluydu. Halil koymuştu adını. Hakan!.. Tıpkı Şerife teyzenin düğün gününde söylediği gibi onbeşinin içindeyken almıştı onu kucağına. Çok seviyordu oğlunu. Evin işleri bittikten sonra tüm zamanlarını ona ayırıyordu. Halil ise geceleri geç geliyordu. Hâlâ benzin istasyonunda çalışıyordu. Haftada bir gün izni vardı. Geçinip gidiyorlardı. Evini de seviyordu Safiye. Kocasına hizmet etmeyi, yemek pişirmeyi, evi için, ailesi için çalışmayı seviyordu. Tıpkı Şerife teyzenin söylediği gibi kocasına hürmette bir kusuru yoktu. Onu sayıyordu. Çok fazla konuşmuyor, onun işlerine karışmıyordu... Oğlu uyanmıştı. Onu kucakladı: - Canım bebeğim, güzel oğlum, Hakan'ım benim. Aslan oğlum, asker olacak benim oğlum... Hakan'ın mamasını yedirdi, altını değiştirdi. Tekrar yatırdı. Komşularıyla da arası iyiydi. Arada bir ziyaretine geliyorlardı. Ama Safiye onlara gidemiyordu, çünkü Halil istemiyordu. İtiraz etmemiş, kocasının bu arzusunu kabullenmişti. Duvardaki saate baktı. Neredeyse gelirdi Halil. Yerinden kalkıp sofrayı hazırladı, salatayı yaptı, yoğurt ezdi. Çok geçmeden kapı çalındı. Halil yorgun bir tavırla girdi içeriye. Suratı asıktı. Bir şey sormamayı tercih etti Safiye. Yemeklerini yediler. Halil biraz oğluyla ilgilendi. Bulaşıkları bitirip iki bardak demli çay ile karısı odaya girdiği zaman göz ucuyla süzdü onu. Safiye çayını uzattı: - Buyur bey, yeni demledim. - Sağol hanım... İşten ayrıldım bugün... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.