Hava serinlemiş olmasına rağmen bunaldığını hissetti Özlem. Mantosunun yakasını açtı. Yorulmuştu bugün. Öğleden sonraki iki ders oldukça ağırdı. Bir de üzerine acil servise inmişlerdi. Acil servis başlı başına bir hengâmeydi zaten. Nefes alacak zaman bulamamışlardı. Aslında asistanları biraz daha kalması taraftarıydılar ama Özlem, Selim'i bekletmemek adına erken çıkmak istemişti... Delikanlı ortalarda yoktu. İlk gelen otobüse binmedi Özlem. Biraz daha beklemeye karar verdi. Yarım saat durakta dikildikten sonra beklemenin artık bir anlam taşımayacağını düşünerek gelen arabaya bindi. Kafasının içi karmakarışık olmuştu. Bu bir ilkti. Selim bugüne kadar bir gün gelmese mutlaka en kısa zamanda mazeretini bildirir ama bu ikinci gün tekrarlamazdı. Eğer bir işi varsa önceden haber verirdi zaten. Trafiğin yoğunluğundan uzun süren yolculuğu boyunca sürekli düşünceler uçuşup durdu beyninde. Bugün artık telefon etmeyecekti. Sürekli üsteliyormuş gibi aramasının bir anlamı da yoktu. Ertesi gün cumartesiydi ve daha önceden söz verdiği gibi Selim'in evine gidecekti genç kız. Kısa bir tereddüt yaşadı gidip gitmemek arasında. Ama daha sonra Adile Hanıma da geleceğini söylediğini hatırlayarak gitmeye karar verdi. Nasıl olsa o zaman konuşabilecekti sözlüsüyle... Evine geldiği zaman sekiz buçuğa geliyordu saat. Behiye Hanım merakla açtı kapıyı: - Ah kızım, geç kaldın bugün... - Sorma anne, acildeydim. Geç çıktım. Merakla annesinin yüzüne baktı. Onun dudaklarından dökülecek bir tek cümle içini rahatlatacaktı. Eğer Selim telefon ettiyse hemen söylerdi Behiye Hanım. Ama kadın telaşla mutfağa döndü: - Baban tutturdu kızımı bekleyeceğim diye. Biz de yemedik daha. Genç kız hayal kırıklığı içinde salona uzattı başını: - Babacığım, iyi akşamlar, neden bekledin baba? Yeseydiniz siz! Ferit Bey gülümsedi: - Geldin mi yavrum, hoş geldin. Neden beklemeyeyim kızım. Senin yüzünü görerek yemek yemek beni mutlu ediyor. Özlem babasının boynuna sarılmak istedi. Ama kendini tuttu. Hızla odasına girdi. Üzerini değiştirdi. Kafasının içinde hep Selim vardı. Bir şeyler olduğunu hissediyordu. Tekrar salona döndü zaman anne ve babası sofraya oturmuşlardı. Hiç iştahı olmamasına rağmen kendisini zorlayarak oturdu masaya. İçinin sıkıntısını belli etmemek için olağanüstü bir gayret sarf ediyordu. Bir kaşık çorba içti. Lokmalar boğazında düğümleniyordu sanki... > DEVAMI YARIN