İki kolu bir anda yana düşmüştü Arzu'nun. Gözbebekleri hayret, merak ve endişe ile büyümüş, dili dolanmıştı ağzının içinde adeta. Kekeledi: - Yok canım, yok yahu, olamaz.... Ciddi misin sen? - Evet Arzu, hastahaneye yatırdık. Teşhis doğru, kan kanseri. Genç kızın gözleri çaresizce kendisine bakan, sanki "gördün mü kızım başımıza geleni" der gibi başını sallayan Ferit beye çevrildi. Yaşlı adamın göz altları kararmış, yüzü ağlamaktan bir hal almıştı... Koşarak onun yanına geldi Arzu: - Ferit amca, siz doktorsunuz, bir şeyler yapılır değil mi? Yani bir tedavisi vardır mutlaka. Başını iki yana salladı doktor Ferit Yılmaz. Öyle bitkin, öyle zavallı bir hali vardı ki: - Yok güzel kızım, maalesef yok. Öyle menfur bir hastalık ki bu, ne çaresi var ne bir şeyi. Pençesine aldığını; genç, çocuk, güzel, çirkin demeden mahvediyor. Benim bir tanecik oğlumu da aldı şimdi... Cümlesini tamamlayamamış, omuzları sarsılarak ağlamaya başlamıştı. Meral babasının koluna girerek onun eve girmesine yardımcı oldu. Arzu ise boğazına düğümlenen hıçkırıkları zor zapt ediyordu. Ferit bey salondaki koltuklardan birine attı kendini. Koskoca adam bütün gün bir mengene gibi sıktığı gözyaşlarını serbestçe bırakıvermişti artık. Hüngür hüngür ağlıyordu. Arzu onun halinden korkmuş olacak ki endişe ile Meral'e baktı. Genç kız elini kaldırdı: - Bırak ağlasın, buna ihtiyacı var. - Meral... İnanamıyorum... Esra biliyor mu? - Evet. O annemle hastahanede. Eve gitmesini istedik ama asla kabul etmedi. Yarın kemoterapi başlayacak. Ama kendisi de biliyor ki yapılacak bütün şeyler adet yerini bulsun diye. - Aman ya Rabbim... Şimdi Serdar... yani... Meral başını kaldırıp onun yüzüne baktı, ıstırabı gözlerinden okunuyordu. Fısıldadı bitkin bir şekilde: - Evet arzu. Serdar ölecek arkadaşım. Maalesef ölecek. *** Tülin hanım elindeki çatalı yavaşça masaya bırakıp bir bardak su içti. Dudaklarını kucağındaki peçete ile kuruladıktan sonra bir lokma daha ekmek attı ağzına. Pembe masa örtüsüne uygun renkteki çiçeklerle desenlenmiş yemek takımı ve aynı renkte, kenarlarında baskı çiçek desenli peçetelerle hazırlanmış şık bir sofrada akşam yemeğini yiyorlardı karı koca. Feridun bey çatalını salata tabağına daldırarak başını kaldırdı: - Bütün gece başında mı kalacakmış? - Bilmiyorum Feridun. Telefon ettiği zaman çok ağlıyordu. Tahliller gelmiş galiba, sonuç kötüymüş.. Allah anasına babasına sabır versin, aslan gibi çocuk. Çok üzüldüm çok!.. Feridun bey başını salladı. Ağzındaki lokmayı bitirdikten sonra elini kaldırdı: - Yemekten kalkınca bir telefon edelim doktor Ferit beye. Olmazsa kalkıp gidelim. Böyle zamanda insanların yanında olmak gerek. Tülin hanım düşünceli bir şekilde baktı masaya: - Bence telefon edelim, o insanlar bitkin şimdi, çok kötüymüş Ferit bey, belki yatarlar, dinlenmek isterler. Gönül yorgunluğu bu, hiçbir şeye benzemez. Karı-koca başka bir şey konuşmadan yemeklerini yemeye devam ettiler. DEVAMI YARIN