Birden hıçkırarak ağlamaya başladı

A -
A +

Hafize Ana ağrıyan bacaklarını elleriyle destekleyerek ağır vücudunu güçlükle kaldırdı divandan kalkarken. Kahvaltı sofrasını hazırlayan Saadet'i dikkatle izliyordu. Genç kızın sıra dışı durgunluğunu fark etmişti. Bir şey söylemeden bekledi. Sonunda genç kız yaşlı kadına dönerek gülümsedi: - Haydi anacığım, kahvaltı hazır! Yaşlı kadın sandalyenin arkasına tutunarak ilerledi masaya doğru: - Otur sen de iki lokma ye kızım. - Ben geç kaldım anacığım. Dükkanda atıştırırım bir şeyler. Hafize Ana sert bir sesle üsteledi: - Otur şuraya bakayım. Azıcık geç gidiver, ne olmuş? Saadet hemen sandalyelerden birine çöktü. Önüne bakıyordu sanki suç işlemiş gibi. - Neler oluyor anlat bakayım bana? Senin neyin var? İrkildi genç kız. İri yeşil gözleri hayretle açılmıştı: - Yok bir şey anacığım, ne olacak? - Var, var... Benden saklayamazsın. Benim senin üç yaşın kadar tecrübem var kızım... Saadet yutkundu. Dünden beri yüreğinde kopan fırtınaları paylaşmak istiyordu aslında. Öyle çelişkiler içindeydi ki... Birden kendini tutamadı ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Hafize Ana şaşkın bir şekilde bakıyordu genç kıza. Yerinden kalkıp onun yanına geldi, saçlarını okşadı: - Neler oluyor kızım, anlat bakayım bana, derdini söylemeyen derman bulamaz derler, hele bir anlat, ölümden öte her şeyin çaresi var! Saadet iyice boşalmıştı. Sarıldı yaşlı kadına. Birlikte divana doğru yürüyüp oturdular. Başını yaşlı kadının göğsüne gömdü Saadet. Hiç bilmediği ana kokusunu duymak istercesine içine çekiyordu kadının kokusunu. Hafize Ana da sakin tavırlarla sanki küçük bir kediyi okşarmış gibi okşuyordu onu. Sonunda ağlamaya doymuş olacak ki başını kaldırdı, ince, zarif parmaklarıyla sildi yanaklarındaki yaşları: - Korkuyorum Hafize Ana. Hayattan korkuyorum. Dün bana evlenme teklif ettiler. Yaşlı kadın dudaklarını ısırdı: - Ne var bunda, sen güzel, alımlı, aklı başında bir kızsın. Tabii ki edecekler. Bunda korkacak ne var? - Bilmiyorum anacığım, bana akıl ver, ne yapayım, ne diyeyim? Hafize Ana bilmiş bir tavırla arkasına yaslandı: - Kimin nesi bu çocuk? Nerede görmüş seni, ailesi kim, kendisi kim kızım? Saadet sakin olmaya çalışarak başkalarının duymasını istemiyormuş gibi kısık bir sesle anlattı her şeyi. Hafize Ana onun sözünü hiç kesmeden dinledi bütün olanları. Sonunda yine şefkatle okşadı genç kızı: - Ne var bunda ağlayacak? Ben konuşurum Mahmut'la Nazan'la. Tanırım onları biliyorsun. Nedir ne değildir öğreniriz... Eğer iyi bir çocuksa neden olmasın. Merak etme seni sahipsiz bırakmam ben! Hafize Ana konuyu dinlerken Saadet'in de Cüneyt'e olan ilgisini köklü tecrübeleri sayesinde hemen anlamıştı. Zaten bu ilgi olmasa bu tepki de olmazdı. Saadet sarıldı yeniden yaşlı kadına: - Anam benim... Sen olmasan ben ne yaparım Hafize Anam?.. > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.