"Bize sabıkasız adamlar lâzım!"

A -
A +

Bütün dertleri göğüslemeye çalışıyor, var gücüyle direniyordu Kadriye. Harun ise küçücük yaşıyla annesine destek olmaya çalışıyor, onun çektiği ıstırabı anlayabiliyordu. İstanbul yok etmişti ailesini. Parçalanmış, hepsi bir yöne savrulmuşlardı. Mücadele kalanların ayakta durabilme mücadelesiydi artık. Eğilip bükülüyorlar, düşmemek için ana oğul birbirlerine sarılıyorlardı... *** Sermet kahveden içeri girer girmez dip masada oturan Turgut'un yanına gitti. Yan masadaki boş sandalyeyi çekip oturdu: - Birader, bu çocuğu bir an önce bir yere vermek lazım. Turgut bıyık altından gülümsedi: - Yok aslanım. O kadar haber saldım bir sürü yere. Hiçbir şey yapamazsan bir yuvaya verirsin, olur biter. Sermet kaşları çattı: - Yuvaya vermek kolay. Ama hiçbir kazancımız olmaz ki. Bak kızın üzerinden ne çok para kazandık. Böyle bedavadan vermeye de adamın gönlü razı olmuyor. Turgut öne doğru eğildi: - Ama şimdi sana söyleyeceklerimi duyduğun zaman bir an önce götürüp yuvaya bırakmak için yerinde duramayacaksın. Sermet merakla baktı adamın yüzüne. Tam o sırada kahveci çırağı çay getirdiği için hemen soramadı, onun uzaklaşmasını bekledi: - Neymiş söyleyeceklerin? - Patron senin satışlarından çok memnun. Bizim yurt dışı bağlantılarımız da var. Elimizdeki malı yurt dışına da gönderiyoruz. Almanya'ya gidecek parti için başında senin gitmeni istiyor. Almanya yolu göründü sana anlayacağın. Bu nedenle bir an önce o ufaklıktan kurtulmalısın. Burada kazandığının üç mislini, hatta dört mislini kazanacaksın orada. Gidip geleceksin. Bize yurt dışına gidebilecek mimlenmemiş, sabıkasız biri lazım. Anlayacağın kaymak gibi bir iş. Sermet'in gözleri parlamıştı: - Sahi mi söylüyorsun Turgut? Omuzlarını kaldırdı adam: - Bizde yalan yok aslanım. Patronla görüşeceğiz bu akşam. Sana anlatacak neler yapacağını. Üstünü başını yenileyeceğiz. Yapacağın iş, malı yurt dışına çıkarmak. Sermet ayağa fırladı: - Ben bir an önce bu veledi koyacak bir yer bulayım. Turgut eliyle oturmasını işaret etti: - Koy anasının kapısına yahu... Ne diye eza çektiriyorsun kendine? Kaşları çatıldı Sermet'in: - Yok, o iş riskli, oğlan konuşur falan, başımıza ne diye risk alalım... Turgut memnun gülümsedi: - Doğru söylüyorsun birader... Ben onu düşünmemiştim. Haklısın bu saatten sonra olmaz o iş. Dur hele, bir şeyler ayarlarız. Hele bir kere de patronla konuşalım... Sermet memnundu. Bir sigara çıkarttı cebinden, keyifle yaktı. - Sen büyüksün be Turgut... Şu işi de hallet, pes diyeceğim yani... Turgut vakur bir şekilde gülümsedi. İkisi birden hesabı ödeyip kalktılar. Aceleleri var gibiydi... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.