Seda salatayı yapmak için mutfağa geldiğinde annesini ocağın başında çorbayı karıştırırken buldu. Sessizce dolaptan salatalık malzemelerini çıkartıp yıkadı. Saliha hanım göz ucuyla kendisini süzüyordu. Sonunda dayanamadı, sordu kızına: - Bu çocuk kimin nesi Seda? Ailesi kim, nereli, babası ne iş yapıyor? Seda utangaç bir tavırla başını kaldırmadan cevap verdi: - Aydınlı anne. Babası banka müdürü. Annesi ev hanımı. Kendisi de mühendis olacak, söylemiştim. Saliha hanım düşünceli bir şekilde kafa salladı: - Bizim ailemize uyarlar mı? Bilmemiz, tanımamız lâzım... Hiç içim rahat değil... Seda yutkundu, fısıldar gibi kısık bir sesle: - Anne, bugün ben konuştum onunla... Yaşlı kadın hayretle kızına döndü. Gözlerindeki şaşkınlık bakışlarından belliydi: - Konuştun mu? Nasıl? Buraya mı geldi yoksa? - Yok anne, buraya gelir mi hiç? Ben gittim. Bu son cümleyi suçlu bir ifadeyle hafifçe mırıldanmıştı. Saliha hanım elindeki kepçeyi bırakıp mutfak masasının yanındaki sandalyeye oturdu. Vücudundaki kan dolaşımının hızlandığını hissediyordu. - Nereye gittin Seda? Ben sana bir daha dışarı çıkmak yok demedim mi? Seda ağlamaklı bir sesle: - Ama anne, söylediklerini ona anlatmak zorundaydım, ne olur kızma bana. Kadın inler gibi cevap verdi: - Ah Seda, nereye gidersin, nerede buluşup konuşursun? Ya bir tanıdık görse de babana, "Rıfat bey, kızın erkeklerle geziyor" dese ne olur halimiz? Sokağa çıkamaz oluruz!.. - Yok anne, inan kimse görmedi. Senin söylediklerini söyledim. Annem kızdı, bir daha buluşamayacağız dedim, beni görmek istiyorsan annen, baban gelip istemek zorunda dedim. Saliha hanım heyecanlanmıştı: - Eee, ne dedi? - Tamam dedi, en kısa zamanda ailesiyle birlikte geleceklermiş. Yalnız... Kadın kaşlarını çattı: - Yalnız ne? - Hemen evlenemeyiz dedi, daha okulu bitmediği için hemen evlenemeyiz dedi. Ancak sözleniriz, nişanlanırız, okulum bittikten sonra da evleniriz dedi. Bu sözlerden sonra annesinin vereceği tepkiyi merak ederek onun yüzüne çekingen bir tavırla baktı. Saliha hanım düşünceliydi. Bir süre sonra mırıldandı: - Hele bir gelsinler, tanıyalım, görelim..... Emre, ocakta içindeki yağı cızırdayan tavanın içine elindeki üç yumurtayı sırayla, becerikli bir şekilde kırıp tavayı hafifçe salladı. Bir müddet bekledikten sonra ocağın altını kapattı, tavayı masaya götürdü: - Haydi Kaan, gel... - Ben tokum be Emre... Canım istemiyor hiçbir şey... Emre ısrar etmedi. Masada duran ekmeği eliyle ikiye bölerek, iştahlı bir şekilde yemeğe başladı. Kaan ise dışarıdan geldiğinden beri sessizdi. Onun bu hali Emre'nin dikkatini çekmiş, yine de bir şey sormamış, bir şey varsa kendisinin anlatmasını beklemişti. DEVAMI YARIN