Taksi merkezden ara sokaklara girince yavaşlamıştı. Sonunda küçük bir bahçe içinde, tek katlı bir gecekondunun önünde durdu. Şoför yorgun bir tavırla Halil'e döndü: - Verdiğin adres burası kardeş. 19 numara. - Sağolasın birader, Allah razı olsun... Arabadan indiler. Bagajlarının hepsi yolun kenarına yığılmıştı. Adamın parasını verdikten sonra Halil gecekonduya doğru döndü: - İşte, bizim Cahit'in evi burası. Maşallah, koca İstanbul'da ev bark sahibi olmuş.. Şuna bak yahu... Safiye gülümsemekle yetindi. Bahçeden içeri girdiler. Tam bu sırada gecekondunun kapısı açıldı, içeriden orta boylu, tıknaz, dökük saçlı, kumral bir adam çıktı: - Vay benim asker arkadaşım, vay Halil'im... Hoş geldin, hoş geldiniz... İki odalı bir gecekonduydu Cahit'in evi. Askerden sonra gelmişti İstanbul'a. İki oğlu vardı. Karısı evlere temizliğe gidiyor, iki oğlundan büyük olanı bir elektrikçinin yanında çıraklık yapıyordu. Kendisi de bir lokantada garson olarak çalışıyordu. Geçinip gidiyorlardı. Küçük oğlu daha ilkokula devam ediyordu. Cahit, onun da okulu bitirdikten sonra çalışacağını söylüyordu. Arabalara meraklıydı küçük oğlan. O yüzden bir oto tamirhanesine verecekti babası onu. İstanbul'a yerleştikten üç sene sonra kendisi yapmıştı bu gecekonduyu. Ailecek çalışmışlar, kendi elleriyle inşa etmişlerdi. Son senelerde birkaç kuruş para bile koymuşlardı kenara. İstanbul'un o farklı havasına alışmışlar, gelenekleri, görenekleri bile zaman içerisinde değişmişti. Karısı Gülizar güzel bir kadındı. Birbirlerini severek evlenmişlerdi... Safiye bir kenarda oturuyor, kocasıyla arkadaşının konuşmalarını dinliyordu sessizce. Gülizar demlediği çayı getirdi. Halil karısına; - Kız, kalkıp yengeye yardım etsen ya, orada miskin miskin oturacağına.... diye seslendi. Fırladı Safiye. Gülizar gülümsedi: - Yok yardım edecek bir şey, yorgundur şimdi Safiye kardeş... Sonra genç kadına döndü: - Otur kızım sen, dinlenmene bak, alt tarafı bir çay... Cahit bir sigara uzattı asker arkadaşına: - Size bir gecekondu ayarladık. Ben değil ha, Gülizar buldu. Bizim hanımın çevresi çok geniştir, tanımadığı adam yok. Hem de sosyeteden bile insanları tanır. O buldu. Kirası makul. Şimdilik orada idare edersiniz, sonra sen de benim gibi kendi evini yaparsın. Hatta az paran varsa şimdiden başla derim, yakında seçim olacak, o yüzden pek karışan olmaz. Yoksa, öteki türlü, gelip yaptığını, emeğine bakmadan yıkarlar... Halil çayından bir yudum aldı: - Ben ne iş yaparım Cahit bu diyarda yahu? - Kolay be biraderim, hiçbir şey bulamazsan, birkaç kuruş sermayeyle bir şeyler satarsın, evvelden beri sende tüccar kafası vardır zaten. Buluruz bir şeyler. Hele bir yerleş de... Sonra karısına döndü: - Haydi Gülizar'ım, bir kahvaltı hazırla da karnımızı doyuralım, sonra ben bunları evlerine götüreyim. DEVAMI YARIN