Kamyonetin şoförü polislerin arasında elleri dudakları titreyerek ifade veriyordu. Ömer'in cesedinin üzerine bir gazete kâğıdı örttüler. Gençten bir polis ceplerinden çıkardığı cüzdandan kimliğini bulmaya çalışıyordu. Bir ambulans geldi ve cansız bedeni taşıdılar... *** Arif Sıtkı Bey salonda heyecanlı bir şekilde dolaşıyordu. Durmadan saatine bakıyor, gözünü kapıdan ayırmıyordu. Çok özlemişti oğlunu. O sırada kapının zili duyuldu. Boğuk bir sesle haykırdı Arif Sıtkı Bey: - Geldi işte. Oğlum geldi. Salondan dışarıya attı kendini. Hizmetçi kız kapıyı açmıştı ama gelen Ömer değil iki polisti. Şaşırmıştı yaşlı adam: - Buyurun memur bey, hayırdır? Polis sıkıntılı bir ifadeyle: - Arif Sıtkı Karaman'ın evi değil mi? - Evet, ne oldu? Bir tatsızlık mı var? Polis memuru yutkundu: - Şey... Bizimle karakola kadar gelmeniz gerekecek efendim. Arif Sıtkı Bey elini kaldırdı: - Her neyse beklesin memur bey, oğlum gelecek şimdi. Onu bekliyorum. Benim için her şeyden önemli olan oğlum... Polis memuru zorlanıyordu konuşmakta: - Beyefendi bu mesele de oğlunuzla ilgili zaten. Yaşlı adam gözlerini kıstı. Salon kapısında onları dinleyen Müberra Hanım inledi: - Aman Allah'ım yoksa bir şey mi oldu? Şaşkın bakındı Arif Karaman. Karısına sonra da polislere döndü: - Ne oldu oğluma? Bir şey mi oldu? - Küçük bir trafik kazası beyefendi, ne olur bizimle karakola kadar gelin. Bir feryat yükseldi Müberra Hanımdan. Hizmetçi kız koşarak yakaladı düşmek üzere olan bedeni. Arif Sıtkı Bey anlamaya çalışıyordu: - Bir şeyi yok değil mi? Ömer iyi değil mi? Bu sırada sokak kapısında Nermin belirdi. Daha yeni geliyordu. Şaşkınlıkla polislere baktı ve tiz bir sesle sordu: - Neler oluyor burada? Polislerin evimizde işi ne? Müberra Hanım inledi: - Ömer... Ömer... Nermin omuz silkti: - Bir de polisleri sardı başımıza demek ki... Arif Sıtkı Bey hemen ceketini alıp polislerin ardından çıktı. Adam yürürken bacaklarındaki derman kesiliyordu. Güçlükle adım atıyordu. Facia artık belli olmuş gibiydi... DEVAMI YARIN