İstanbul'dan gelen Türk Hava Yollarına ait büyük uçak süzülerek alçalmaya başladığı zaman yolcu karşılamaya gelenlere ayrılmış salondaki uzun boylu, zayıf, uzun yüzlü genç adam hareketlenerek cama doğru yürüdü. Bulunduğu yerden uçağın inişini çok rahat görebiliyordu. Saatine baktı. Dokuzu biraz geçiyordu. Yarım saatlik bir rötarı vardı uçağın. Uçağın motorlarının sesi bir uğultu halinde yükseliyordu. Aprona tam anlamıyla yanaşmıştı artık. Yolcuları taşıyacak otobüslerin hareketlendiği gözlenebiliyordu... Ersin kapıya doğru yürümeye başladı. Biraz sonra yolcuları getiren otobüs kapıya yanaşmıştı bile. Dikkatle inen yolculara bakmaya başladı. Çok geçmeden beklediği kişiyi görmüş olacak ki ellerini kaldırdı havaya ve sevincini sesinin tonuna yansıtmış bir şekilde bağırdı: - Cüneyt!.. Cüneyt! Yolcuların arasından oldukça yakışıklı bir genç adam sesin geldiği tarafa doğru çevirdi başını ve arkadaşını görür görmez hoş bir tebessüm yayıldı yüzüne, hızlı hareket ederek o tarafa doğru yürüdü koşar adımlarla: - Oğlum, sabahın köründe ne geldin buralara, ben atlar gelirdim... - Saçmalama aslanım, kırk yılda bir arkadaşımız geliyor, karşılamayacak mıyız? İki arkadaş hasretle kucaklaştılar. Cüneyt'in küçük bir çantası vardı elinde. Ersin kaşlarını kaldırdı: - Başka bagajın yok mu? Omuzlarını silkti genç adam: - Yok... Bu yeter de artar bile... Yazlık yerde ne giyeceğiz ki... Ersin bir kahkaha attı: - Amma rahat adamsın ha! Gel arabayı parka bıraktım. Hemen gidelim trafik yoğunlaşmadan, malum cumartesi, herkes bizim oralara koşar bugün... Arkadaşının çantasını yüklendiği gibi hızlı adımlarla yürüdü: - Hem annem de kahvaltıya bekliyor, uçak saatini öğrenince sevindi kadın, gözleme yapacakmış bize... Cüneyt hayatından memnun gülümsedi: - Nazan Teyzem ne yapsa zevkle yenir... Ersin'in küçük Wolkswagen arabası park yerinin hemen girişinde duruyordu. Çantayı bagaja yerleştirdiler ve bindiler. Cüneyt muzip bir tavırla takıldı arkadaşına: - Oğlum, bütün öğrencilik hayatın boyunca çektik şu arabanı, mezun olduk, hâlâ vazgeçmedin şu kaplumbağadan... - Az mı kahrımızı çekti emektar, neden nankörlük ediyorsun? Bak ne güzel götürüp getiriyor işte... - Sağ olasın arkadaşım, öyle ihtiyacım vardı ki böyle bir tatile... Bunaldım İstanbul'da... Babam son zamanlarda çekilmez oldu. Yüklendikçe yükleniyor. Sen çağırınca nasıl atladım bilsen... Ersin dikkatini yoldan ayırmadan gülümsedi. En yakın arkadaşıydı Cüneyt Şanlıdağ... İstanbul'un en tanınmış müteahhitlerinden birinin, Kamil Şanlıdağ'ın oğluydu. Yaklaşık altı ay önce annesini kaybetmişti. Ersin arkadaşının yaşadığı sarsıntıyı biraz olsun hafifletmek amacıyla Foça'daki evlerine davet etmişti genç adamı. Birlikte birkaç gün kalıp dinleneceklerdi. Cüneyt bu daveti sevinçle kabul etmiş, hemen biletini almıştı. Zaten böyle bir tatili kafasında uzun süredir planlamaktaydı... > DEVAMI YARIN